ÖdevlerSAĞLIK EĞİTİMİ

ÇEVRE SORUNU OLARAK HAVA KİRLİLİĞİ, ETKİLERİ VE SONUÇLARI

Çevre sorunları; hava, su, toprak ve gürültü kirliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yer yüzündeki bütün canlılar hava, su ve toprağı kullanarak hayatlarını sürdürürler. Bu ortamı kirleten en büyük neden ise, insan faaliyetleridir.

Nüfusun az olduğu dönemlerde, çevre sorunu diye bir şey söz konusu olmamış, insanlar tarafından kirletilen çevre, doğa tarafından zararsız hale getirilmiştir. Bugün de aynı özellikte olan doğa, aşırı kirlenme karşısında çaresiz kalmıştır.

Doğadaki bu aşırı kirlenmeyle birlikte, çevre bilimci ve ekolojik denge kavramı da ön plana çıkmıştır. Latince kökenli olan “Ekoloji” sözcüğü ilk kez alman Ernest HAECKEI tarafından kullanılmış, canlılarla çevre arasındaki ilişkiler anlamındadır.

Teknik alanda hızlı değişme ve gelişme anlamına gelen “Sanayi Devrimi” nüfusun artmasına neden olmuş, artan nüfusun kentlerde toplanması ise problemlerin çözümünü zorlaştırmıştır. Sanayi devriminin doğa üzerindeki baskısı, doğayı yıkıcı yaralayıcı olmuştur. Bu dönemde hiçbir engel tanımadan, gelecekteki zararlı sonuçların düşünülmeden doğadan n koparıla bilirse her şey almak, tüketmek felsefesi ülkelere hakim olmuş, su, toprak ve hava kirlenmesi, başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarının tüketilmesiyle ortaya çıkmıştır.

Çevre sorunları ve çözümleri, ilk kez sanayi ve teknoloji alanında ileri gitmiş ülkeler ele alınmıştır. A.B.D. de çevre ile ilgili kuruluş sayısı 1973 yılında 5.000 den fazla olduğu görülmüştür.

Genel olarak, çevre kirliliği dört madde etrafında toplanmıştır.Bunlar;

1-Hava kirliliği
2-Su Kirliliği
3-Toprak Kirliliği
4-Gürültü(ses) kirliliği

olarak sınıflandırılmıştır

1972 yılı haziran ayında “Stockholm” da “Dünya çevre sorunları konferansı” düzenlenerek ilk kez uluslar arası çözüm yolları araştırılmıştır. Birleşmiş Milletler in düzelmiş olduğu bu konferansa 100 den fazla ülke katılmıştır. Bir çok tavsiye ve önlemler alınması kabul edilerek ülkelerin bu doğrultuda hareket etmeleri istemiştir.

Çevre kirliliğinin bir parçası olan hava kirliliği, atmosfere karışan küçük katı parçacıklar ile sıvı gaz kirleticilerin insan ve diğer canlılara zarar vere bilecek boyutlara ulaşmasıdır.

İnsan faaliyetleri sonucu oluşan sanayileşme, kentleşme ile hava kirliliği artmış, şehirlerin problemleri haline gelmiştir.

Hava kirliliği havanın bileşenlerindeki değişme ile başlar. Bu kirleticiler, kükürtdioksit, karbon monoksit, amonyak, fibrokarbonlar ile aldehitler gibi maddelerdir. Bir kısmı fotokimyasal reaksiyona girerek zararlı bileşikleri oluştururlar.

Hava kirliliği ısınma, saniyeleşme, ulaşım gibi insan faaliyetleri sonucu meydana geldiği gibi doğal olaylar sonucu volkanik gazlar, çiçek tozları gibi nedenlerle de oluşa bilmektedir. Doğanın kirlenmesi, ulasal sınırlarda bitmemekte diğer ülkeleri de etkiliye bilmektedir. Örneğin, S.S.C.B. de uzun zaman önce meydana gelmiş olan “Çernobil Nükleer Kazası” sonucu oluşan kirli hava, Doğu Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde oldukça sorun olmuştur. Bir ülkenin sınırları dışında meydana gelen kirli hava başka bir ülkenin suyunu, toprağını, havasını ve bitkilerini kirlete bilmekte, ekonomisini boza bilmekte boza bilmekte ve insanlarını korku içinde yaşata bilmektedir. Dolayısıyla hava kirliliği, hem ulusal hem de uluslar arası boyutta bütün dünyayı ilgilendiren bir olaydır.

1952-1954 yılları arasında Londra da meydana gelen hava kirliliği ve sis, insanlarda solunum zorluğuna yol açmış,yine binlerce kişinin hastanelere koşmalarını neden olmuş, 5-6 günde 4.000 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Benzeri olaylar Belçika ve A.B.D. delilerin Pensilvanya bölgesinde de yaşanmıştır.

Hava Kirliliğine Yol Açan Doğal Faktörler

a-Relief Faktörü

Bir yerleşim merkezinin kuruluşu yerinin topoğrafik birtakım özellikleri, oradaki hava kirliliğinin derecesini, kalış süresini etkilemektedir.

Relief, hava kirliliğini doğurucu bir faktör olmayıp, onun derecesini ve ortamın kirli kalma süresini etkilemektedir.

Olumsuz relief şartları yanında, olumlu özelliklere sahip olan yerleşim merkezleri üzerindeki kirli hava, çoğu zaman hafif de olsa bir rüzgar vasıtasıyla kolayca dağılabilmektedir.

b-Meteorolojik Faktörler

1-b-Basınç şartları ve rüzgar

Yüksek basınç şartlarının olduğu bir alada hava, devamlı çökme eğilimi gösterir. Bu nedenle kirli hava, yükselme ve dağılma şansı bulunmaz.

Alçak basınç (Siklon)’larda ise, hava hareketi yükselici özellik gösterir. Türbülans ve konvektif harekete sahiptir. Kirli havayı Atmosferin üst katlarına taşıyarak, yükseklerdeki rüzgarlarla dağılmasına neden olur.

Rüzgarın varlığı , kirli havanın taşınması ve bir yerlere sürüklenmesi demektir. Rüzgarın sakin veya hafif olması ise, kirli havanın olduğu yerde kalması demektir. Bu nedenle, rüzgara kapalı alanlar, kirliliğin en yoğun olduğu alanlar olarak karşımıza çıkarlar.

2-b-Nem

Havadaki nemin kirlilik açısından olumlu ve olumsuz yanları vardır. Atmosferin alt katlarında su buharlarının daha fazla olması, yere yakın güneş enerjisinin tutulmasına ve dolayısıyla daha fazla ısınmaya neden olmaktadır. Havadaki kükürt dioksit konsantrasyonunun yoğun olduğu zaman içerisinde eğer, nisbi nem de çok yüksek ise, havadaki su buharı ile kükürt dioksit reaksiyona girerek sülfürik asit oluşur. Sülfürik asidin, insan sağlığına olan zararı ise bilinen bir gerçektir.

3-b-Sıcaklık ve İnversion

Atmosferin normal seyri olarak, dikey yönde yerden yukarıya doğru gidildikçe sıcaklık sürekli olarak azalmaktadır. Bazı zamanlarda bunun aksine durum görülebilir. İşte bu gibi durumlarda sıcaklık bir yerde artıp tekrar azalma gösteriyorsa bu olaya “Sıcaklık Terselmesi” (İnversion) denilmektedir.

Hava kirliliği yönünden en tehlikeli olanı, sıcaklık terselmesinin olduğu günlerdir. İnsanlar ve diğer canlılar, bu kararlı durumun bozulmasına kadar çökmüş olan kirli havaya mahkûm olurlar.

Atmosferin normal seyri olan yükseklikle sıcaklığın azalması olayına “Lapse-rate” denir. Kuvvetli adyebatik lapse-rate olayında havada dikine olarak kuvvetli hareketler vardır. Bu kuvvetli kovektif hareket sayesinde havadaki kirleticiler de dağılma şansı bulur ki, temiz hava için en uygun ortam da bu gibi olayların olduğu zamana rastlamaktadır.

Bazı durumlarda yükseldikçe sıcaklıkta herhangi bir değişme görülmez, işte bu tür tabakalara “İzotermal Tabaka” denir.

Adyebatik lapse-rate olayı kuru ve yaş olmak üzere iki şekilde görülür. Kuru adyebatik lapse-rate olduğu durumlarda hava nemce fakirdir ve her 100m. yükseldikçe sıcaklık 0,98 C düşmektedir. Yaş adyebatik lapse-rate durumunda ise, hava nemce doygun ve her 100m. yükselin dikçe sıcaklık 0,65 C düşer. Dolayısıyla , havanın kararlı mı yoksa kararsız mı olduğu, havada bulunan nem oranına da bağlı bulunmaktadır.

İzmir de Hava Kirliliğine Etki Eden Faktörler

a-Relief Faktörler

İzmir kent çevresi, relief özelliği olarak körfezi üç taraftan çevreleyen çiğli, Karşıyaka, Bornova, narlı dere alüvyal düzlükleri ile bu düzlükleri sınırlayarak yükselen dağlık bölgeler kütleler ve sırtlardan oluşmuştur.

Körfezin doğu devamı üzerinde yaklaşık olarak doğu- batı yönüne çökmüş küçük bir tektonik depresyon (çukur havza) bulunmaktadır. Bu depresyon Bornova ovasını meydana getirmektedir. Ovayı üç taraftan çevreleyen dağların yamaçları dik ve faylıdır. Havzanın tabanı genişçe bir alüvya örtü tarafından kaplanır. Batıda deniz seviyesinden başlayan ova tabanı, doğuya az bir eğimle yükselir ve hacılar kırı mekiğinde yükseklik 100 M. bulur. (tektonik hareketlerle çökmüş olan bu ova tabanındaki alüvyasl örtünün kalınlığı 20-25 m. kadardır ovanın güney doğu kesiminde “Nif dağı” (kemal paşa dağı) (1506 metre) nın ovaya inen yamaçları diktir ve bu yamaçlar fay düzlemine tekabül eder. Güneyde İzmir e doğru, gittikçe alçalan nif dağı kütlesinin uzantıları

Kuru dağ (1162m.) ve devamında altındağ, gökdere, kaynaklar civarında 300 – 400 m. yükseklikte sırt ve tepelerden ibarettir. Dağın u kesimlerinde yamaç eğimi azdır. Buradan kadife kale yükseltisinin doğrusundan geçen melez çayı vadisi ve gazi emir düzlüklerine geçilir böylece Cuma ovasından İzmir körfezi ve Bornova ovasına geçişi relief şartları hazırlanmış olmaktadır.

Bornova ovasının kuzey kenarına, batıda yamanlar dağı (1076m.) doğuya devam mı üzerinde Manisa dağı (1513m.) ve güney yamaçları çevreler. Manisa (sipil) dağı, Bornova ovasının kuzey doğusunda bulunan belkahve eşiği ile (260m.)nif dağından ayrılır. Yamanlar dağı ve Manisa dağı çevredeki öteki kesimlerle birlikte aynı tektonik rejimin etkisinde kalmıştır. Buradaki kütlenin yamaçları fay dikliklerine tekabül ettiğine göre, dağ kütlesi yükselmiş büyük bir blok olarak meydana gelmiştir. Relief özelliklerinin bu durumuna göre, çevrede klimatik şartlarında reliefe uygun metana geldiğini söyleye biliriz. Genellikle batıdan gelen hafif hava akımları, körfez ile onu çevreleyen dağlık alanlar arasında hapis olmakta ve kirletici kaynaklardan yükselen unsurlar belli bir süre dağılmadan alt kısımlarda tutulmaktadır. Çevreden gelen yatay hava hareketlerine kapalı olan kısımlarda, kirli havanın dağılma şansı bulunmamaktadır. Şöyle ki, genellikle kuzey doğudaki belkahvre geçidi üzerinde esen rüzgarlar, kirletici kaynaklardan yüklendikleri unsurları güney batıya doğru taşımakta, buradaki önlerine çıkan sırtların yamaçlarında bulunan yerleşim alanlarının ve körfeze doğru yaymaktadır. Nif dağı ve batı devamındaki sırtlar ile kadife kale depe ile karşılayan hava akımları, bu sırtları aşamadan konfeksiyonel bir dönüş yaparak tekrar ova üzerine dönmektedir böylece, İzmir kent çevresinde, doğuda belkahve ve pınar başından başlayarak batıya doğru alsancak ve körfeze kadar çoğu zaman sisli puslu kirli bir şerit oluşturmaktadır. Gerçekten Bornova ovasının güney yarısında da bu durum gözle izlene bilmektedir. Bornova ovasında hafif olarak esen rüzgar varken pınar başı ışık kent, altın dağ ve gül tepe semtleri adeta bir duman yığını ile kaplı olduğu görünmektedir bu meteorolojik şartların yol açtığı kirli hava izmirin eş derişim haritasında da kolayca gözlenebilmektedir.

Karşıyaka ve çiğli arasındaki küçük sanayiden ve ısınma nedeniyle bu çevredeki evlerden yayılan kirli hava, kuzey sektörlü rüzgarlar la körfezi geçerek, özellikle Alsancak yerleşim alanında yoğun kirli havaya neden olduğu gözlenebilmektedir.

Bunun yanı sıra, rüzgara açık semtlerde daha temiz bir havaya rastlanmaktadır. Ege kent, bayraklı sırtları, Atatürk mahallesi ve Evka bölgesi bu şanslı semtlerden bazılarıdır.

b-İnsan faktörü

İzmir de, bu büyük kentlerden biridir. Hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme burada da sorunlar yaratmaktadır. İzmir’in 1950 yıllarında 273140 olan nüfusu, 1986 yılı itibarıyla 1893720 rakamına ulaştığı tahmin edilmektedir. Lent için bulunan ortalama nüfus yoğunluğu 12665 kişi/km² dir. 1985 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre 1487817 kişi olan İzmir kent bütününde gece kondu ve kısmen gecekondu oranı toplam %47 lere ulaşmıştır. İzmir de geçe kondu ve kısmen geçe kondu olan nüfusun ilçelere göre olan dağılımı şöyledir.

İlçeler Gecekondulaşma % Kısmen Gecekondulaşma %
Karşıyaka 41.03 6.75
Bornova 20.61 7.57
Merkez 36.60 5.90
Toplam 35.80 6.30

Çizelge1: İzmir’de Gecekondulaşma oranı

Toplam olarak %42.1 olan İzmir gecekondu bölgesi her yıl artan oranda büyümektedir (sevgi 1986).

Gecekondulu nüfusun sosyo – ekonomik yapısına ilişkin sorunları ile gecekonduların fiziksel mekana yansıyan sorunları, çarpık kentleşme sürecinde giderek yoğunlaşmaktadır. Bunu sonucu olaraktan ekonomik yönden alt düzeyde olan bu kesimin tükettiği yakıt da ucuz, SO2 oranı yüksek kalitesiz yakıt olmaktadır. 1989 yılı kasım – aralık aylarında büyük şehir belediyesi yetkililerinin SO2 oranı yüksek düzeyde olan kalitesiz kömürün İzmir kentine girmesi yasaklaması yerinde bir karar olmuştur. Hızlı kentleşmeye paralel olarak tüketilen kömür miktarında büyük artış göstermiştir.

İzmir atmosferine bir yılda, metropol alanı içerisindeki sanayi kuruluşlarından 13.000 ton, yakın sanayi kuruluşlarından 22.000 ton, ev ısıtmalarından 22.000 ton, toplam 52.500 ton kükürt dioksit (SO2) salındığı tahmin edilmektedir.

Nüfusla beraber artan trafik de, ayrıca İzmir havasını kirlettiği görülmektedir. Motorlu araç sayısı her yıl artmaktadır.

Özellikle kış aylarında trafiğin yoğun olduğu Konak, Alsancak, Basmane, Karşıyaka, Bayraklı, Üçyol kavşakları, mesai başlangıcı ve bitişi saatlerinde yoğun egzoz dumanına maruz kaldığı görülmektedir.

Sanayi kesiminin yerleşim birimleri ile iç içe oluşu kirliliğin sadece kış aylarında değil, bütün mevsimlere dağılmasına neden olmaktadır.

Bazı sanayi dallarının dağılışını incelendiğimizde şu sonuçlar görülmektedir

Ana metal sanayi; Bornova, Altındağ, Karabağlar, Çiğli

Taşıt sanayi ; Bornova, Gaziemir, Karabağlar

Plastik sanayi ; Bornova, Gaziemir

Madeni Eşya ve

Makine sanayi ; Gaziemir

Kimya sanayi ; Bornova, Karşıyaka, Çiğli, Bayraklı, Kahramanlar, Karabağlar, Çınarlı, Şaraphane,

Buca
Çimento ve Toprak mamüleri sanayi ; Bornova, Altındağ, Kahramanlar

Bu sanayi dallarının baca gazı kirliliğine neden olduğu en modern filtre taksa bile yine de önemli bir miktarda hava kirliliğine yol açacağı yetkililerce belirtilmektedir.

4-HAVADA BULUNAN BAZI KİRLETİCİLER

a-Kükürt dioksit (SO2)

Bileşiminde kükürt bulunduran yakıtların yanmasıyla açığa çıkan keskin kokulu bir gazdır. Bu , zehirleme özelliği olan gazı çıkaran maddelerin başında kötü kaliteli katı yakıtlar gelmektedir. Bunlar, linyit, asfaltit, fuel-oil ve gazyağı gibi maddelerdir. Yanma ile meydana gelen kükürt dioksit (SO2) miktarı, yanmanın kalitesine ve yakıtın içinde bulunan katkı maddelerine bağlıdır.

Artan nüfusa paralel olarak, atmosfere salınan kükürt dioksit miktarı da artış gösterir. Kükürt dioksiti dengede tutan başlıca etmenleri şu şekilde sıralamak mümkündür.

Yağışlarla yıkanarak suyla birleşen SO2 gazı sülfürik asit (H2SO4) olarak zehirleyici etkisiyle suya veya toprağa karışır.

—Bitkiler tarafından emilerek.

—Su kütleleri tarafından absorbe edilerek.

—Taş ve toprak tarafından absorbe edilerek.

—Kimyasal reaksiyonlara girerek.

b-Karbon monoksit (CO)

Kokusuz, renksiz fakat zehirleyici bir gazdır. Yakıtların tam olarak yakılmamasından kaynaklanan bir üründür. Havaya en fazla egzoz gazları ile karışmaktadır.

Havaya aynı yoğunlukta olmasa bile birçok gazla beraber karışması aynı zamanda hava ile aynı yoğunlukta olması tehlikeli gazların sinsiliğine verilecek en önemli örnektir.

c-Duman (Toplam asılı partiküller)

Partiküller havada asılı olarak duran 0,1-10 mikron çapında olan katı parçacıklardır. Yerleşim merkezlerindeki kirli havada, çoğunlukla ısınmak için tüketilen yakıtlardan çıkmaktadır.

Bu maddelerin en önemli etkisi, solunum sistemi üzerinde yaptığı tahriştir. Mide kanserine de neden olduğu bilinmektedir. Büyük bir kısmı kansorejen etki yapar.

d-Azot dioksit (NO2)

Kimya sanayinde, egzoz gazlarında ve özellikle dizel ile çalışan makine egzoz gazlarında bulunur. Solunum yollarında su ile birleşerek Nitrik asit (HNO3) gazını oluşturur. Uzun süreli maruz kalınmalarda akciğerlerde iltihaba yol açar. Aynı zamanda cilt bozulmalarına neden olduğu gibi gözlerde de yanmalara neden olur.

ÇEVRE KİRLİLİĞİ

Çevrebilimciler çevreyi canlı,cansız bütün doğal varlıkların ve doğadaki insan yapısı öğelerin bütünü olarak tanımlarlar.Bu çevre, çeşitli insan etkinlikleri sonucunda oluşan atıklar,duman,zehirli kimyasal maddeler ve öbür zararlı maddelerle sürekli kirlenmektedir. Toprak,su ve hava kirliliğinin yanı sıra gürültü ve radyoaktiflik gibi daha yeni öğeleri de kapsayan çevre kirliliği günümüzde tüm dünyada önemli bir sorun haline gelmiştir. Özelliklerle büyük kentlerde ve sanayi bölgelerinde insan sağlığını tehdit eden ciddi boyutlara ulaşan ve 1970’lerden başlayarak geniş kitlelerin ilgisini çeken çevre kirliliği aslında yeni bir sorun değildir. Yeni olan, bu kirliliğin tüm dünyada ulaştığı ciddi boyutlar ve insanların bu tehlikenin bilincine varmaya başlamalarıdır.

Ortaçağda özellikle kentler çok pisti, su kaynakları kirliydi ve salgın hastalıklar hızla yayılırdı. Kentlerin koşulları zamanla iyileştrildi, ama Sanayi Devrimi’nden bu yana hızla büyüyen sanayi üretiminin ortaya çıkardığı atıklar çevre kirliliğine yeni boyutlar getirdi. Artan ve belirli kentsel alanlarda yoğunlaşan nüfusun çeşitli etkinlikleri sonunda ortaya çıkan atıkların yok edilmesi gittikçe daha karmaşık bir soruna dönüştü. Artan enerji gereksinimini karşılamak için kullanılan yakıtların dumanı havaya, akarsu ve denizlere boşaltılan atıklar suları kirlitti. Kısa sürede çürüyüp ayrışarak doğaya karışan organik atıklara, uzun yıllar bozulmadan kalan plastik,metal,cam gibi sanayi atıkları eklendi. Çöplükler geniş alanlara yayıldı. Zehirli kimyasal ve radyoaktif maddelerden oluşan atıklar bütün canlı varlıklar için tehlike oluşturmaya başladı. Kirliliğin en yoğun olduğu yerlerde insanlar ve hayvanlar ölmeye başladı, bitkiler kurudu. Doğadaki dengelerin bozulması yaşamı tahdit etmeye başlayınca, daha çok s ayıda insan çevre kirliliğinin tehlikesini gördü ve bunun önlenmesini istemeye başladı. Çevre kirliliğini önlemenin yolları aranıp bulundu. Ama , kirliliği önleyecek bütün önlemler ek harcamalar gerektirdiği ve sanayi üretimini daha pahalı hale getirdiği için bunların her zaman istekle uygulandığı söylenemez.

Çevre kirliliğini azaltmak için en iyi çözüm atıkların sanayinin hammadde gereksinimini karşılamakta kullanılmasıdır. Örneğin, kullanılmış şişe ve camlar,metal,kağıt plastik atıkları bu maddelerin yeniden üretiminde hammadde olarak kullanılabilir. Öte yandan, denizlere boşaltılan atıklar önceden arıtılarak zararlı maddelerden temizlenmeli, radyoaktif ve zehirli kimyasal atıklar özel koruyucular içinde yer altına gömülmelidir. ABD’deki Love Canal olayı bu tür atıkların tehlikelerini açıkça ortaya koymuştur. New York eyaletinde, Niagara Çavlanı yakınında plastik ve kimyasal madde üreten bir fabrika, 1940’lardan başlayarak atıklarını fabrika yakınındaki eeski bir su kanalına boşaltmış, daha sonra doldurulan ve üzeri killi toprakla kapatılan kanalın üstünde okullar, evler yapılmıştır. Ancak 1971’de, zehirli kimyasal atıkların killi topraktan sızdığıı ve bölgenin, bazıları kansere neden olan kimyasal maddelerle kirlendiği belirlendi. Sonunda Love Canal yöresi felaket bölgesi ilan edildi ve boşaltıldı. Sızıntıyı önlemek ve kirlenmenin zararlarını gidermek için 20 milyon dolardan fazla para harcandı.

Çöp Sorunu

Büyük bir kentten bir günde toplanan çöpler dağ gibi yığın oluşturur. Hastalık taşıyan sinek, böcek ve farelerin üremesi için elverişli bir ortam oluşturan bu çöplerin kısa sürede kaldırılması insan ve çevre sağlığı açısından zorunludur.

HAVA KİRLİLİĞİ

Hava, azot(%78), oksijen(%21), argon(%0,93), karbondioksit(%0,03) ve az miktarda da diğer gazları içerir. Havanın doğaya ve canlılara zarar verici hale gelmesi kirletici maddelerin artışıyla olmaktadır. Hava kirliliği; atmosferde toz, duman, gaz, su buharı şeklindeki kirleticilerin, insan ve diğer canlılara zarar verecek düzeye erişmesidir. Aşırı kentleşme, endüstri ve taşıt araçları hava kirliliğinin başlıca nedenleridir. Hızlı kentleşme, şehrin yanlış bölgelere kurulması, yeşil alan azlığı ve çeşitli kömür gibi yakıtlar havanın kirlenmesine yol açar.

Hava kirliliğinin etkileri

• Hava kirliliği solunum sistemi hastalıklarına ve akciğer kanserine neden olur.

• Hava kirliliği atmosferde sera etkisi, asit yağmuru, ozon tabakasının incelmesi gibi sorunlara yol açar.

Atmosferde buluna CO2 sera etkisi denilen bir yolla yeryüzünde yansıyan ısıyı tutar. Dolayısıyla yeryüzü ısınır. Sıcaklığın artması halinde iklim ve bitki örtüsünün değişeceği, şiddetli kasırgalar olacağı; kış mevsiminde normalin üstünde bir sıcaklık görüleceği tahmin edilmektedir. Buz dağlarının erimesiyle de büyük felaketlerin olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte denizlerin yükselerek kıyıların sular altında kalacağı bilinmektedir. Buna bağlı olarak da tüm dünya ikliminde ve tarımda önemli değişikliklerin olacağı ileri sürülmektedir.

Atmosferdeki CO2 düzeyinin yükselmesi; yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmekle ve enerjinin daha etkin kullanılmasıyla önlenebilir.

Günümüzde asit yağmurları en büyük sorunlardandır. Asit yağmurlarının etkileri arasında yok olan ormanlar, hiçbir canlının yaşamadığı göller, zarar gören yapılar ve sağlıklarını kaybeden insanlar vardır. Asit yağmurlarına karşı elektrik üreten santrallerin bacalarına filtre takılması ve araçların egzoz borularında katalitik dönüştürücüler kullanılması gibi önlemler alınabilir.

Ozon tabakası yeryüzünde sıcaklık dağılımının belirlenmesinde görevlidir. Bu tabaka yaklaşık 20-50 km yükseklikteki stratosferde yer alıp, 3-4mm kalınlığındadır. Güneşten gelen ve canlılar için zararlı olan mor ötesi ışınları süzer ve sıcaklığın dengede kalmasına yardımcı olur. Ozon tabakası bazı kimyasal maddeler tarafından incelir.

Hava kirliliğine karşı alınabilecek önlemler

• Öncelikle fosil yakıt kullanım yerine doğalgaz, güneş enerjisi ve jeotermal enerji kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.

• Sanayi tesisleri kurulurken yeşil alanların artırılması planlanmalı ve sanayi atıkları havaya verilmemelidir.

• Arabaların egzozlarından çıkan gazlara önlem alınmalıdır.

• İnsanlar toplu taşımacılığa özendirilmeli ve yakıt olarak doğalgaz kullanılmalıdır.

• Orman tahribatı önlenmeli, ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmeli ve ozon tabakasına zarar verilmemelidir.

TOPRAK KİRLİLİĞİ

Plansız kentleşme, tarımda kullanılan ilaçlar, gübreler, sanayi atıkları, yağmur sularıyla havadaki asitlerin toprağa inmesi ve erozyon toprağın kirlenmesine yol açar.

Hızlı nüfus artışı önemli bir sorundur. İnsanların büyük kentlere göç etmesiyle çarpık kentleşme olmaktadır. Endüstri atıklarının toprağa karışması, yeşil alanların tahrip edilmesi ve tarımda kullanılan çeşitli ilaç ve gübreler toprağın kirlenmesine neden olur. Ayrıca nükleer enerji ve radyoaktif maddeler önemli bir sorundur.

Toprağa bırakılan zararlı ve atık maddelerle toprağın özelliklerinin bozulmasına toprak kirliliği denir. Kirlenen toprakta rengin değiştiği ve verimin düştüğü gözlenir. Ayrıca topraktaki kirlilik çeşitli bitki, hayvan ve mikroorganizmalara zarar verir.

Toprak kirliliğinin önlenmesi için;

• Evsel atıklar toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanmalı ve imha edilmelidir.

• Verimli tarım alanlarına sanayi tesisleri ve yerleşim alanları kurulmamalıdır.

• Sanayi atıkları arıtılmadan toprağa verilmemelidir.

• Tarım ilaçlarında ve gübrelemede yanlış uygulamalar önlenmelidir.

• Ambalaj sanayiinde cam, karton gibi yeniden kullanılabilir maddeler seçilmelidir.

• Toprağı yanlış işleme ve yanlış sulama uygulamaları durdurulmalıdır.

• Otlak ve ormanlar korunmalı ve çoğaltılmalıdır.

• Nükleer santraller toprağa zarar vermeyecek yerlere kurulmalıdır.

• Ağaç sevgisi ve ormanların korunması konusunda insanlar eğitilmelidir.