ÖdevlerSAĞLIK EĞİTİMİ

ŞARBON

Şarbon, Bacillus anthracis adı verilen bir mikrobun yol açtığı, deri veya mukoza yoluyla insana bulaşan, bulaştığı yerde çıban meydana getiren ve çoğu kez ölümle sonuçlanan bir hastalıktır (antraks). Hastalık hayvanlardan ya da hayvan ürünlerinden geçer. Hastalığın insandan insana geçmesi teorik olarak kabul olduğu halde çok az görülür.

Sığır besiciliği yapılan ülkelerde ve bataklık yörelerinde yaygın olan şarbon, aynı zamanda bilinen en eski hayvan hastalıklarından biridir. Geçen yüzyıllarda Avrupa’nın güneyinde zaman zaman veba gibi büyük salgınlara yol açmıştır.

Şarbon basili, hastanın vücudunda hızla çoğalır. Bu sebeple, bu hastalıktan ölen hayvanın cesedinde milyonlarca basil bulunur ve ceset çürüdükçe bunlar çevreye yayılırlar. Hayvan ölmeden önce de sidik ve dışkı ile mikrop yayabilir.

İlk defa Rayer ve Davaine 1850’de şarbondan ölmüş koyunların kanında bakteridi iplikçikleri buldular; Davaine, 1863’te, Pasteur’ün çalışmaları sayesinde bunların yan yana dizili bakteriler olduğunu ortaya çıkardı. Fakat bu mikropların rolü bakterilerin dayanıklı şekli olan sporlar bulunduktan sonra anlaşılabildi; sporlar, kurumaya, soğuğa hatta 120 dereceye kadar sıcaklığa dayanabilir; şarbondan ölmüş hayvanların gömüldüğü toprakta uzun zaman yaşayabilirlerdi. Solucanlar derinde bulunan sporları yüzeye çıkarır, bitkilere bulaştırır, bunları yiyen hayvanlar da hastalığa yakalanır.

Sporlar vücuda üç yoldan girebilir. En çok kullanılan yol deridir. Öbür iki yoldan biri akciğerlerdir. Bu yoldan giriş çok defa ölüme yol açar. Bu yolun tehlikeli olmasının sebebi, hastalığın klasik belirtilerinin gizli kalabilmesidir. Üçüncü yol ise bağırsak yoludur. Bağırsak yoluyla mikrop almaya hayvanlarda sık, insanlarda az rastlanır. Bunun sebebi tartışma konusudur. Hasta hayvanın kesilmesi sonucu insana bu hastalığın geçme ihtimalinin az olması ve insanların kendiliğinden ölmüş hayvanları yememeleri, bu yolla mikrop almaları ihtimalini azaltmaktadır. Yenen etin pişirilmesi de bu yolla mikroplanma tehlikesini azaltır.

Deri Şarbonu

Hasta bir hayvanla temas eden insan bu mikrobu kapabilir. Hayvanın kanı ya da vücut akışkanları ile temas da hastalığın mikrobunun bulaşmasına yol açabilir. Veterinerler, çobanlar, hayvan yetiştiriciler ve ölen hayvanların leşlerinin ortadan kaldırılması ile görevli olanlar bu tehlike ile sürekli olarak karşı karşıyadır. Ayrıca hayvan ürünlerini (yün, et, kemik, deri) işleyenler ve bu ürünleri taşıyanlar da mikrop kapabilirler. Tabakhanelerde bu tehlike yaygındır. Bu insanların elledikleri hayvansal ürünlerde bulunabilecek spor, derideki küçük bir çizikten içeri girip vücutta etkinlik kazanarak çoğalmaya başlayabilir. Kemik tozlarının gübre olarak kullanışının yaygınlaşması hastalığın çoğalması ihtimalini arttırmıştır. Bazı ülkelerde asalakların öldürülmesi için gübrelerin mikrop öldürücü sıvılarla doldurulmuş çukurlarda bekletilmesi yoluna başvurulur. Bu metot hasta bir hayvandan alınmış olan gübrenin, sonradan aynı çukura konulacak olan hastalıksız hayvan gübrelerini de mikroplanmasına yol açabilir.

Deri yolu ile mikroplanmalarda tehlikeli püstül adı verilen bir yara oluşur. Mikrobun girdiği alanın çevresi kızarır. Bu kızarma, mikrobun çoğalmakta olduğunu gösterir. Bu bölgeye mikrobu öldürmek için hastanın kan hücreleri dolmaktadır. Yakın damarlardan sızan kan serumu ödem oluşumuna yol açar. Serumun içindeki protein pıhtılaşarak, mikrobun yayılmasını engelleyici bir duvarın yaratılmasını sağlamaya çalışır. Bu safhada hastalık bölgesel olup vücuda yayılmamıştır. Bazen bu evrede vücut hastalığı yener.

Ancak protein duvar hızla meydana getirilemezse, mikroplar kan yoluyla vücuda yayılırlar. Tedavi uygulanmazsa tabii savunma tedbirleri çoğu kez yetersiz kalır ve akyuvarların ve bağışıklık cisimlerinin karşı koymasına rağmen ölüm kaçınılmaz olur.

Püstül çok kolay tanınır; iyileşmekte olan bir aşı yarasına benzer. İltihap alanı olan kırmızılığı çevreleyen ödemli bölgenin çapı 0,6 – 1,2 cm arasında değişir; bazen daha da geniş olabilir. Zamanla bu bölge koyulaşmaya başlar ve bir süre sonra simsiyah olur; ortasında siyah bir kabuk oluşur. Hastalığa <<şarbon>> (kömür) veya karakabarcık denmesinin sebebi budur.

Püstül mikrobun girdiği yerde oluşur. Bazen, mikrop birçok deri sıyrığından girdiği halde, giriş noktalarının sadece bir tanesinin bulunduğu yerde püstül oluşur. Püstül genellikle kolda görülür. Gerçekten, insanın hayvan ve hayvani ürünlerle temas etmesi ihtimali en fazla yeri kollarıdır. Kemik tozu torbalarını sırtına vurup taşıyanlarda ise püstüller omuzda görülür.

Yaranın bulunduğu alan, hastalığın gelişmesini etkileyebilir. Mesela, ödem ya da serumun damardan çevredeki dokuların içine sızması, eğer bu yaranın bulunduğu alan kemiğe yakın yanı sert bir alan değilse, bu yerdeki serum, gevşek doku aralıklarından sızıp yüzün üst ve göğsün orta bölümlerine ulaşabilir. Bu alanlara aşırı miktarda sıvı toplanması, boğazın üstüne baskının gerçekleşmesine, akciğerlere solunumu kısıtlayacak oranda yük binmesine yol açabilir.

Bütün iltihap durumlarında olduğu gibi, hastalığın gelişimi sırasında genel bir kırgınlık, denetlenemeyen bir titreme, baş ağrısı ve kusma görülür. Çok ağır olaylarda bile bazen vücut sıcaklığı yükselmeyebilir.

Vücut, hastalığı girdiği yerde tutma çabasında başarısızlığa uğrarsa ve hastaya gerekli tedavi uygulanmazsa kan şarbon basili ile dolar; septisemi oluşur. Şarbondan ölenler üzerinde yapılan otopsiler birçok önemli organın içine kan dolmuş olduğunu gösterir. Bu tür bir kan hücumu organın çalışmasını kısıtlayarak ölüme yol açar.

Akciğer Şarbonu

Sporlar solunum yoluyla alındığında bu kez akciğerlere yerleşir ve bu organlarda yaygın ödemlere yol açarak zatürreeye benzeyen belirtiler verir. Yün tarayıcılarında görülen akciğer şarbonu ağır bir genel durum bozukluğu, boğucu bir bronkopnömoni, siyahımsı gri ve kanlı balgam, soluk alma zorluğu (Göğüs kafesinin alt kısmında sıkışıklık) ve morarma biçiminde kendini gösterir. Bundan başka, hastalığın beyinle ya da beyin-omurilik zarıyla ilgili sinirsel belirtileri de görülebilir. Bunların prognozu tedavinin erken ya da geç başlamasına bağlıdır.

Bağırsak Şarbonu

Şarbonun en çok etkilediği hayvanlar sığır, at, domuz, keçi ve koyundur. Fillerin, develerin, kedi ve köpeklerin de bu hastalığa tutulmaları mümkündür. Ancak bu hayvanların beslenme alışkanlıkları bu imkanı sınırlandırmaktadır.

Şarbon hastalığından ölmüş olan hayvanların leşlerinin bulunduğu yerlerde otlanan ve bu hastalığa yakalanmış hayvanların sidik ve dışkılarıyla kirletilmiş otlaklarda gezinen hayvanlar arasında bir süre sonra bu hastalık baş gösterir. Bazı bilim adamları ise mikrobun etkili türünün, toprağın oksijen tarafından etkilenmeyecek kadar derinliklerinde spor şekline dönüşmeden çoğalmaya devam edebileceğini öne sürerek, hastalığın yayılmasında bu tür çoğalmanın da rol oynadığını belirtmektedirler. Çoğalma mekanizması ve yayılma metodu ne olursa olsun, bazı alanlarda bulunan otlakların hayvanlar için sık sık tehlikeli bir hale gelebileceği kesindir.

Bacillus Anthracis’e en duyarlı hayvanlar, at, geviş getirenler ve domuzlardır. Geviş getirenlerde, önceden hiçbir belirti vermeden ortaya çıkan ve ölümle son bulan çok akut bir hastalıktır. Salgın hastalıklar arasında sayıldığından bir yerde ortaya çıkar çıkmaz resmi makamlara bildirilmesi zorunludur.

Sığır ve öbür çiftlik hayvanları bakteri sporlarını genellikle otlaklardan sindirim yoluyla alırlar. Bu durumda bağırsakları tutan hastalık ileri derecede bitkinliğe, iç organlarda kanamalara yol açar ve hastalanan hayvanların yüzde 70’i ya da 80’i ölür.

Akciğer ya da bağırsak yolu ile vücuda girmiş olan şarbon mikrobu deride tipik bir yara oluşumuna sebep olmayacağından teşhis oldukça güçleşir. Bu durumlarda hastanın mesleğinin bilinmesi ve bu sebeple hekimin şarbon asalağını düşünmesi teşhise ulaşmasını sağlar.

Şarbon hastalığının sonucu, teşhisin erken konulmasına bağlıdır. Çünkü bugün, bu hastalıkla mücadeleyi sağlayacak etkili ilaçlar vardır. Klinik belirtilerle kuşkulanılan şarbonun teşhisi püstülde, kan kültüründe ya da balgamda Bacillus Anthracis bulunmasıyla doğrulanır. Yaradan kabuğun kaldırılması ve altından sızan serumun alınarak bir mikroskopta incelenmesi teşhisin doğrulanması yolunu açar. Ayrıca, bu sıvıdan alınan bir örneğin kültür tüpünde uygun şartlarda bekletilmesi mikrobun çoğalmasına sebep olur.

İlkin penisilin bu hastalıkla savaşta olumlu sonuçlar sağlamış, onu aureomisin (klortekrasiklin) takip etmiştir. Deride ilk beliren yara hasta tarafından sıradan bir yara olarak yorumlanırsa, hastanın hayatı tehlikeye girebilir. Fakat basit çıbanların tedavisi amacıyla kullanılan antibiyotiklerin, aynı zamanda şarbona da etkili olması teşhisin yanlış olması halinde bile kurtulma ümidini yükseltir.

Şarbon Aşısı

Şarbonun önlenmesi konusu, hastalığın Koch tarafından keşfedilmesinden beri hekimlerin önemsediği bir konu olmuştur. Yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi insanlara bu hastalık hayvanlardan geçtiğine göre, en önemli konu şarbondan ölmüş hayvanların leşlerinden mikropların yayılmasını önlemektir. Eğer hayvanın leşi gömülecekse, derin bir yere gömülmesi gerekir. Aksi takdirde, özellikle sıcak ve rutubetli bir toprakta mikroplar çoğalır ve solucanlar vb. aracılığıyla toprağın daha üst katlarına taşınıp yeniden hayvanlara ve insanlara ulaşabilir. Hastalıktan ölmüş olan hayvanların leşlerinin yakılmasının olumlu sonuç verebileceği düşünülmüş, ancak sıcak hava akımları ve duman aracılığı ile mikrobun daha da uzağa yayılabileceği kanaati gittikçe yaygınlaştığından bu çareye başvuranların sayısı azalmıştır. Kimyasal mikrop öldürücüler uygulandıktan sonra leşi gömmek en etkili çözümdür.

Hayvanların şarbona karşı aşılanması eskiden beri üzerinde durulan bir konudur. İki tür aşı vardır. Biri laboratuarda zayıflatılmış canlı mikroplardan, diğeri mikroptan elde edilmiş ürünlerden oluşan aşılardan ikisi de etkilidir.

Pasteur, zayıflatılmış şarbon basili kültürleriyle bir aşı hazırladı ve bunu koyunların üzerinde deneyerek faydasını ispatladı (1881). O zamandan beri aşıdan yararlanılarak koyunlarda şarbondan ölüm oranı büyük ölçüde azaltıldı. Genellikle Pasteur aşısı on beş arayla iki defada yapılır ve bu doz hayvanlara sağlam bir bağışıklık vermeye yeter.

Morchoux, aşılanmış tavşan ve koyundan yararlanarak bir serum hazırladı; bu serum özellikle habis çıbanın tedavisinde ilgi çekici sonuçlar verdi, fakat şarbonla kanı zehirlenen hayvanlara büyük etki göstermedi.

Hasta hayvanlardan elde edilmiş gübrenin başka hayvanlardan alınmış gübre ile karışması sonucunda mikrobun geniş bir alana yayılabileceği belirtilmiştir. Bunu engellemek için şarbon mikrobu taşıyabilecek her nesnenin mikrop öldürücü maddelerle dezenfekte edilmesi düşünülmüştür. Ancak şarbon sporunun çok dayanıklı olması, fazla oranda mikrop öldürücü kullanılmasına yol açmaktadır.

Şüpheli bölgelerden gelen hayvanları işleyen sanayi dallarında çalışanlar vücutlarını, eldivenler, maskeler kullanarak ve solunulan havanın tozdan arınması için tedbirler alarak korurlar.

Eğer hasta hayvan ya da hasta hayvan ürünleri ile temas sürekli değil de zaman zaman gerçekleşmekteyse, bu dönemlerde penisilin ev aureomisin kullanmak korunma sağlayabilir. Sürekli olarak bu işte çalışanlar ya da hayvan ve hayvansal ürünlere temasa geçenler için koruyucu aşı ile aşılanmaktan başka çare yoktur. Altı ayda bir yapılan üç açı etkili bir korunma sağlar. Bu aşı, canlı mikrobun formalin içinde zayıflatılması ile elde edilir.

Şarbon hastalığı, erken evrede antibiyotik tedavisine başlanmazsa ölümle sonuçlanabilir. Bu yüzden hayvanların ve meslekleri gereği hastalanma riski taşıyanların, özellikle çiftçilerin, veterinerlerin ve hayvansal ürünleri işleyen kişilerin mutlaka aşılanması gerekir. Bir yörede hastalık baş gösterdiği zaman hasta hayvanlar sağlamlardan ayrılmalı, hayvan leşleri ve postları yakılarak yok edilmeli, bulaşmaya yardımcı olan sinekler ve öbür böcekler öldürülmelidir.