Genel SağlıkHABERLER

DİYABETLİ KÖR OLMA RİSKİNİ BİLMİYOR

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Levent Karabaş, diyabet hastalarının büyük çoğunluğunun, hastalıklarının körlüğe yol açabileceğini bilmediklerini belirtti.

Karabaş, diyabetin, vücudun pek çok organında olumsuzluğa yol açtığını, ancak en fazla küçük çaplı damarları etkilediği için göz ve böbreğin en ağır şekilde etkilenen organlar olduğunu belirtti.

Diyabetin, diğer organlara yaptığı tahribata oranla gözde hem erken hem de çok ağır hasara neden olduğunu ifade eden Karabaş, dünyada çalışma çağındaki nüfusun kör olmasının en büyük nedeninin diyabet olduğunu söyledi.

Karabaş, diyabette, göz tedavisinde gecikilmesi halinde dönüşü olmayan, körlükle sonuçlanan sürece girildiğini bildirerek, şöyle konuştu:

“Diyabet hastalarının çoğu hastalıklarının göz bozukluğuna, hattakörlüğe yol açabileceğini bilmiyor. Hastalıklarının neden olduğu en dramatik bozukluğu, ayak parmaklarının kaybedilmesi olarak biliyorlar.Oysa bu gelişmenin çok öncesinde gözdeki bozukluklar ortaya çıkıyor. Göz doktoruna da gitmeyen hasta gözü görmemeye başlayınca, ‘yaşım ilerledi herhalde katarakt oldum’ diyor. Bu durumun diyabetten kaynaklandığını söylediğimizde bu onun için acı bir sürpriz oluyor.”

HEKİMLERİN İHMALİ

Diyabetin yarattığı göz bozukluğunun, hastalığın süresiyle doğrudan ilişkili olduğunu dile getiren Karabaş, şöyle devam etti:

“Hastalık eskidikçe göz hastalığı riski artıyor. Diyabet tespit edildiği anda mutlaka göz muayenesi yapmak gerekir. Bu konuda hekimlerimizin de ihmalkarlığı var; hastayı göz kontrolüne göndermiyor. Hastaları yalnızca şeker düzeyini ayarlayarak kontrol etmeye çalışıyorlar. Ama süre arttıkça, şeker düzeyi iyi giden hastalarda bile göz bozukluğu ortaya çıkabiliyor.”

Erken dönemde, ‘ileri derecede şeker hastalığım yok, o halde benimgözlerimde bir bozulma olmaz’ diye düşünmemek gerektiğini savunan Karabaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Diyabet, erken dönemlerinde de yasal körlüğe (onda birin altındaki görme düzeyi) neden olabilir. Küçük damarlarda sızıntıyla görme noktasında ödeme neden olup, görme düzeyini onda birin altına düşürebilir. Bu aşamada bile gecikilir, lazerle tedavi uygulanmazsa görme noktasında kalıcı hasara neden olur. Bazı ilerlemiş durumlarda da gözün içinde bir kanama oluyor. Bu aşamada retinayı göremiyoruz ve lazer tedavisi uygulayamıyoruz. Hastanın göz tansiyonu yükseliyor; hemgözü görmüyor hem de ağrı çekmeye başlıyor. ‘Gözümü al beni kurtar’ diyen hastalarla karşılaşıyoruz. Yapacak bir şey olmadığı için ağrısını dindirebilmek adına gözünü almak zorunda olduğumuz hastalar var.”