Genel SağlıkHABERLER

SSK’ YA ÖZERKLİK

Türk-İş, sağlık hizmetlerinin piyasalaştırıp giderek gelir düzeyi yüksek olanların yararlanabileceği bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyor.

Türk-İş, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesinden sonra sağlık hizmetlerinin piyasalaştırıp giderek gelir düzeyi yüksek olanların yararlanabileceği bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyor. Devir çalışmalarına şiddetle karşı çıkan Türk-İş, SSK’nın ‘özerk’ bir yapıya kavuşturularak ‘kurtarılmasını’ öneriyor.

Türk-İş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan, “Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform Önerisi” metni üzerine, “Türk-İş’in Görüşü” adlı bir rapor yayımladı. Raporda, yıllardan beri süren ekonomik istikrarsızlığın meydana getirdiği daralma ve büyüme hızındaki düşüşün, sosyal güvenlik kurumlarını da olumsuz etkileyerek aktüreyal dengelerinin bozulmasına ve açıklarının büyümesine önemli ölçüde etken olduğu kaydedildi.

Sosyal güvenlik kurumlarının özerk yönetimden yoksun olmalarının dış müdahalelerden kolayca etkilenmelerine imkan sağladığının savunulduğu raporda, siyasi mülahazalar ve popülist yaklaşımlarla yapılan düzenlemeler sonucu sistemin aktüreyal dengelerinin daha da bozulduğu öne sürüldü. Türk-İş raporunda, sisteme şırınga edilen olumsuzluklar gerekçe gösterilerek reform adı altında yapılan düzenlemelerle gelirlerin artırılıp giderlerin azaltılması için hak ve yükümlülükler ağırlaştırıldığı, faturanın işçi ve işverenlere kesildiği iddia edildi. Türk-İş, raporunda ayrıca şu görüşlere yer verildi:

“Hazırlanan Sosyal Güvenlik Reform Önerisi Taslak metninde hak ve yükümlülükler ağırlaştırılmak istenmekte, mevcut kurumlar kaldırılarak yerine aktüreyal hesapları yapılmayan, nasıl oluşturulacağı ve hangi kaynakların kullanılacağı bilinmeyen yeni yapı önerilmektedir. Sağlık, Genel Sağlık Sigortası ve Sağlıkta Dönüşüm Projeleri ile birlikte tümü ile piyasalaştırılıp giderek gelir düzeyi yüksek olanların yararlanabileceği bir yapıya dönüştürülmek riski ile karşı karşıyadır. İşçinin ve işçi adına işverenin ödediği primler ile elde edilen özel mülk niteliğinde olan kurum hastanelerinin Anayasa’ya aykırı olarak Sağlık Bakanlığı’na çıkartılmak istenilen Yerel Yönetimler Kanunu ile de yerel yönetimlere devri hedeflenmiştir. Hiç kuşkusuz sosyal güvenlik sistemimizin, tüm kesimlerin mutabık kaldığı sorunları mevcuttur. Bu sorunların sosyal tarafların görüş ve önerileri dikkate alınarak, mevcut sosyal güvenlik kurumları ıslah edilerek çözüme kavuşturulursa daha ekonomik ve gerçekçi yol izlenmiş olacaktır. Sistemi riske edecek çözümler daha büyük sorunlar yaratacaktır. Yarından emin olma duygusunun sosyal barışın temel dayanaklarından olduğu asla unutulmamalıdır.

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNİN SORUNLARI

Ülkemiz sosyal güvenlik sisteminin sorunları, siyasiler, sosyal taraflar, bilim adamları ve bürokratlarca özellikle 1990’lı yıllardan bugüne kadar tartışılmıştır. Önemli olan tüm kesimlerin bu sorunlarda görüş birliği içinde olmasıdır. Sorunun en öncelikli olanı, sosyal sigorta ilkelerinin göz ardı edilerek, dışardan yapılan müdahalelerle sosyal güvenlik kurumlarının siyasi popülizme kurban edilmesidir. Siyasi iktidarlar sosyal sigorta kurumlarını ve özellikle SSK’yı siyasi yatırım amacı, ucuz kredi müessesesi olarak görmüşlerdir. Sistemin fonları, konut kredileri, düşük faizli devlet tahvillerinin alınması gibi siyasi güdümlü uygulamalar ile tüketilmiştir. Sık sık çıkartılan yasalar ile geriye dönük hizmet borçlanmalarına imkan sağlanması, sigorta hak ve yükümlülüklerinin değiştirilmesi, kayıt dışı çalıştırma ile etkin mücadele edilmemesi, suiniyetli taşeron uygulamaları, sosyal dayanaktan yoksun özelleştirme uygulamaları ile çalışanların emekliliğe zorlanması, işsizlik oranının artması, sahte hizmet kazanma yolu ile emekli olma girişimleri, yatırımların kurum ihtiyacı yerine siyasi tercihlere göre yapılması, üretme yerine dışardan daha fazla maliyetle hizmet satın alma zorunda bırakılması, dışardan satın alma artıkça yolsuzlukların artması, sistemin aktüreyal dengesinin bozulmasına neden olmuştur. 1980 yılında üç sosyal güvenlik kurumunun 4’ün üstünde olan aktif-pasif dengesi belirtilen olumsuzlukların etkisi ile 1999 yılında 2,24’e, 2003 yılında ise 2.03 düşmüştür. Bağ-Kur’un aktif-pasif dengesinin prim ödeyenler bakımından 1 civarında olduğu dikkate alındığında, 2003 yılında üç kurumun aktif pasif dengesi 1,5 tir. SSK, Bağ-Kur, T.C Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kurumlarının aktif pasif dengelerinin bozulmasına paralel olarak açıkları da büyümüştür. Üç sosyal güvenlik kuruluşunun 1999 yılında yaklaşık 3 katrilyon lira olan açıkları 2004 yılı sonu itibariyle 19 katrilyon liraya yükselmiştir.

“SOSYAL GÜVENLİK KURUMLARI ÖZERK OLMALI”

Sosyal güvenlik kurumlarının özerk yapıya sahip olmaması, genel kurullarda bağlayıcı kararların alınamaması, kurumları ihtiyaçlarına uygun akıllı yönetimden uzaklaştırmış, siyasi iktidarların istek ve çıkarları doğrultusunda yönetilmesine neden olmuştur. Özellikle yönetim kadrolarına liyakat ilkeleri göz ardı edilerek, sadece siyasi tercihlerle atanan, görevin gerektirdiği nitelikten yoksun beceriksiz yöneticilerin kötü ve siyasi güdümlü kararları, kurum kaynaklarının israf edilmesinin bir başka önemli nedenini oluşturmuştur. Kurum kaynakları, ihtiyaca uygun yatırımlar yerine siyasi tercihlere uygun yatırımlara yönlendirilmiştir. Etkin kurum kültürünün ve ahlakının oluşmasına imkan vermeyen, kurumu misyon ve vizyonuna uygun yönetemeyen bu nitelikteki yöneticiler yolsuzlukların yaygınlaşmasının da nedeni olmuştur. Özellikle SSK’da 1980’li yıllardan itibaren sağlık sektörünün ihtiyacı olan zorunlu yatırımların yapılmayarak, sağlık hizmetinin giderek artan maliyetlerde ve miktarlarda dışardan satın alınması, kurum kaynaklarının istismarına yol açmış, yolsuzluk iddialarının yaygınlaşması sonucunu doğurmuştur. ‘Neşter’, ‘Beyaz Gömlek’ operasyonları, özel hastaneler ile yapılan protokoller ve ilaç alımı hakkında ileri sürülen yolsuzluk iddiaları, hep bu uygulamaların sonuçlarıdır. Yükümlülüklerini yasal süresinde yerine getiren dürüst işverenler aleyhine haksız rekabet oluşturan prim ya da gecikme zamlarının aflarına ilişkin uygulamalar, düşük kazanç ve eksik prim gün sayısı beyanları, kayıt dışı istihdam, karşılıksız ödemeler, (sosyal yardım, sosyal destek ödemeleri), özelleştirme uygulamaları ile işçi çıkartılması ve emekliliğe zorlanması, ekonomik yapıdaki olumsuz gelişmeler, başta olmak üzere tüm yukarıda özet olarak verilen olumsuzluklar kurumların gelirlerini azaltıp, giderlerini artırarak açıklarının büyümesine neden olmuştur. 1999 yılında 3 katrilyon lira olan sosyal güvenlik transferleri, 2003 yılında yaklaşık 4.5 kat artarak 14 katrilyon liraya ulaşmıştır. Sorunların genel değerlendirilmesi yapıldığında ortaya çıkış nedenlerinin kurumların özerk yönetimden yoksun olmasından kaynaklandığı ağırlıklı olarak görülmektedir. Nitekim Sosyal Sigortalar Kurumu’nda 1980 yılına kadar seçimle gelen yönetim kurulu üyeleri çoğunlukta olduğundan kaynakların daha uygun kullanıldığı açıkça görülmektedir, Atama ile gelen yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğu oluşturduğu özerkliğin tümü ile ortadan kalktığı 1980 yılından itibaren belirtilen sorunların ortaya çıkmaya ve kaynakların tükenmeye başladığı görülmektedir. Bu gelişme özerkliğin önemini ortaya koymaktadır”.