KEMİK TÜMÖRLÜ HASTALAR ARTIK UZUVLARINI KAYBETMİYOR
Kemik tümörleri, uzun yıllardır en zorlu cerrahi ameliyatların yapılmasına neden oluyor. Yaklaşık 10 yıl önce kemik tümörlü hastalarda, tümörün çıktığı uzuvlar kesiliyor, 5-10 yıl hayatta kalma süresi ise yüzde 10’u geçmiyordu. Ancak son yıllarda uygulanan cerrahi teknikler ve onkolojik tedaviler ile, hayat beklentisi arttığı gibi, hastaların uzuvları da korunabiliyor.
Kanser konusunda önemli yatımlarıyla ülkemizin ve bölgenin önemli bir referans merkezi olan Acıbadem Maslak Hastanesi’nin Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Levent Eralp, eskiden sadece röntgen ile tümörlerin incelenebildiğini, günümüzde ise bilgisayarlı tomografi, MR ve PET kullanılarak tümörün vücuttaki haritalamasının yapıldığını belirtiyor. İlaç ve ışın tedavileri ile kan dolaşımına karışan hücreler yok edilebiliyor, ışın tedavisi ile büyük tümörler küçültülüp ameliyat edilebilir hale getiriliyor. Ameliyattan sonra oluşan boşlukları yeniden doldurmak için teknolojik birçok imkan bulunuyor.
Yumuşak dokularda, cilt ve adalelerdeki büyük boşlukları doldurmak için, sırttaki adaleyi cildiyle alıp mikroskop altında bu dokunun besleyici damarının tümörün çıktığı bölgedeki damara dikilmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Eralp, büyük atardamar ve toplardamar kayıplarının da tamir edilmesinin mümkün olduğunu belirtiyor.
Tümörler nedeniyle farklı ameliyat teknikleri kullandıklarını anlatan Doç. Dr. Eralp, şunları söyledi:
“Çocuklarda büyümekte olan organizma ile karşı karşıyayız. Büyüme kıkırdağını feda ediyorsak, hasta kanserden kurtulduktan ve iyileştikten sonra kısalık gibi problemler ortaya çıkabiliyor. Eklemleri feda ettikten sonra protezler kullanarak eklemin yeniden hareket edebildiği tamirler yapıyoruz. Yinede çocukların uzuv boyutları küçük olduğu için bunları yerleştirmek zor oluyor. Bu nedenle protezin çocuğa özgü olması gerekiyor. Ya da şimdilik az sayıda hastada kullandığımız uzaktan kumandalı, uzayabilen protezler yerleştirmemiz lazım. Ancak en ideal çözüm, eklem kıkırdağı ve büyüme kıkırdağı korunabilir ise, aradaki kemik boşluğu biyolojik yani canlı kemik dokusu ile doldurmak.”
Kemik Tümöründe Hangi Belirtiler Görülüyor?
Kemik tümörü olan kişiler, en çok ağrı ve şişlik şikayetiyle başvuruyor. Bu hastalık gurubu oldukça nadir görüldüğü için hastayı ilk gören hekimlerin aklına gelmesi oldukça zor. Hastalar doğru tanı konulmadan başka ön tanılar ile izleniyorlar ve ciddi zaman kayıpları olabiliyor. Bu nedenle doğru tanıya ulaşmak için en önemli noktanın tecrübe ve şüphelenmek olduğu söylenebilir.
Doç. Dr. Levent Eralp, burada hekimin hastanın hikayesini çok dikkatle almasının altını çizerek şunları söylüyor:
“Örneğin çok ayakta durup çalışan ve ayak tabanında ağrı ve ayakta şişmeden şikayet eden bir hastada, öncelikle ayak tabanında kötü huylu bir tümör olduğu düşünülmez, ya da sık sık spor yapan genç bir insanda diz ağrısı öncelikle spor sırasında zorlanmaya bağlanarak altta yatan tümöral bir sebep uzun süre gözden kaçırılabilir. Dinlenirken de ağrı var mı, ilaçlara cevap veriyor mu, büyüyen bir kitle yada artan şişlik var mı gibi sorular sorularak doğru tanıya ulaşılabilir. Bu tıpkı deniz yıldızının hikayesine benzer. Bir insanda bile teşhis koyup, zamanında uygun şekilde tedavi ederseniz en azından o insanın hayatını kurtarmış olursunuz.”
Kemik tümörlerinin tanısı için düz röntgen çekimi ile birçok ipucu elde edilebilir. Doç. Dr. Eralp, tomografi ve MR’ın ayrıntılı görüntüleme için şart olduğunu belirtiyor. Kötü huylu kemik tümörleri ölüme neden oluyor, saldırgan türde olanlarının yüzde 40’ı da tanı konulduğunda vücudun başka yerine sıçramış oluyor. Kemik tümörlerinin metastaz yapması demek, 5-10 milimetre çapa ulaşarak 30-40 milyar hücre içermesi anlamına geliyor. Bu nedenle erken tanı ve doğru tedavi ile zaman kaybetmemek büyük önem taşıyor.
Tümörün Esas Tedavisi Cerrahi
Kötü huylu kemik ve yumuşak doku tümörlerinin temel tedavisini cerrahi girişim oluşturuyor. Bu sebeple tümörü vücuttan uzaklaştırabilmek için gerekirse tümöre bitişik eklem, atardamar, sinir, iç organlar da çıkarılabiliyor. Gelişmiş teknolojiler ile feda edilen bu hayati dokular yeniden yapılandırılabiliyor.
Doç. Dr. Levent Eralp, cerrahın “Ben bunu güvenli çıkarırsam, damarın ya da eklemin yerine ne koyarım düşüncesiyle” hareket etmemesi gerektiğini, bu düşüncenin geride tümör bırakmaya neden olacağını vurguluyor.
Bugün kemik ve yumuşak doku kanserli hastalarda uzuvların yüzde 90 oranında korunduğunu ifade eden Doç. Dr. Eralp, şunları söyledi:
“Tümörün tedavisinde, ameliyattan önce ya da sonra ilaç, ışın tedavileri kullanılabiliyor. Bunun için tümörün o silaha karşı hassas olması gerekiyor. İlaç tedavisi ile kan dolaşımında olan hücreler, ışın tedavisi ile de tümör bulunduğu yerde kontrol altına alınır ve esas tedavi olan cerrahi girişim uygulanır.”
Başarılı tedaviyi sağlayan en temel ilk nokta gecikmeden tanı koymak, tedaviyi uzman bir ekibin olduğu kurumda yapmak ve tümörü vücuttan tümü ile çıkarabilecek bir teknik uygulamaktır. Tümör vücuttan uzaklaştıktan sonra kalan kemik, eklem, damar gibi doku kayıpları bugün tamir edilebilmektedir.