Genel SağlıkHABERLER

HASTA YAKINLARI DA DEPRESYONA GİRER

Yakınları önemli hastalıklarla boğuşan ya da kronik rahatsızlığa yakalandığı için uzun süreli bakım gerektiren kişiler de depresyona girebiliyor. Hasta yakınlarının yaşadığı depresyon kimi zaman sevdiği insanı kaybetme endişesinden kaynaklanıyor, kimi zaman da çaresizlik duygusundan. Olumsuz duygularla baş etmek için ise kişinin kendini rahatlatacak uğraşlar edinmesi, gerekirse bir uzmandan yardım alması öneriliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi’nden psikolog Nazan Ülkü, kanser gibi ciddi seyreden hastalıklarda hem hastayı hem de yakınlarını bilgilendirmenin, yaşanacak duyguların sağlıklı tahlili açısından önemli olduğunu söylüyor: “Kanser olan kişinin ilk hissettiği, öfke oluyor. Hasta yakınlarına bu öfkenin normal hatta sağlıklı bir şey olduğunu anlatıyoruz. Hastalık tanısı alındığında şok, inkar, öfke, depresyon ve kaygı gibi psikolojik reaksiyonlar sonucu, düşünsel ve duygusal denge bozuluyor.”

ZORLAYICI BİR SÜREÇ BAŞLIYOR

Hasta yakını olmanın fiziksel ve duygusal olarak çok zorlayıcı bir süreç olduğunu vurgulayan Psikolog Ülkü, “Hasta yakınları da çaresizlik, öfke, depresyon gibi duyguları zaman zaman hastadan daha yoğun yaşayabiliyor. Depresyon, kendini suçlama, ona yardım edememekten kaynaklanan çaresizlik, kaybetme endişesi, yalnız kalma korkusu, ekonomik ya da sosyal düzenin bozulacağı kaygısı gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanabiliyor” diyor.

SORUMLULUĞU PAYLAŞIN

Hasta birine uzun süre bakmak zorunda kalan kişiler, bu sorumluluğu tek başına üstlenmekten yoruluyor. Bu sorumluluğu, kardeşle ya da başka bir yakınla paylaşmak, gerekirse psikolojik destek almak hasta yakınının bu süreci daha sağlıklı geçirmesini sağlıyor. Böyle bir olanağa sahip değilseniz, hasta bakımını ücretli olarak başka birine yaptırmanız da mümkün.

ANNE BABALARA ÖNERİLER

Psikolog Nazan Ülkü: “Anne babalar çocuklarının başına bir şey gelince önce kendilerini suçluyorlar. Çocuğunuz acı çekerken yardım edememenin çaresizliği, ebeveynleri çok zorluyor. Hastalık döneminde çocuğa sağlanan olanaklar, verilen tavizler iyileşmenin ardından çeşitli sorunlara neden olabiliyor. Dengeli ilişkiler kurabilen, duyguların serbestçe ifadesine izin veren, az çatışma yaşayan, işbirliğine açık, ilgili ancak kaygılı olmayan, aile içi rollerin belirgin olduğu aileler, hastalıkla daha kolay başa çıkabiliyor.”

HASTAYLA DOĞRU İLETİŞİM KURUN

Hastaya bakacaksanız, hastanın duygu ve düşüncelerini dikkate almanız, bakım sürecine onu da dahil etmeniz gerekiyor. Bunun için de doğru iletişim kurulması gerekiyor. Psikolog Ülkü, iletişimin doğru kurulması için hasta bakanlara şu önerilerde bulunuyor.

1- Hastaya kiminle görüşüp kiminle görüşmek istemediğini sorun. Böylece onun yerine karar vermek zorunda kalmazsınız.

2- Başka hastaları örnek göstermeyin. Sadece dinleyin. Bazen susmak altın kuraldır.

3- Size ‘Ölecek miyim?’ diye sorduğunda, ‘A öyle şeyler düşünme’ demeyin. Düşünmüş zaten ve size söylüyor. Bu gibi durumlarda ‘Duygularını anlıyorum. Çok zorlandığını zaman zaman görüyorum. Bazen ben de ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Bana yol göster’ demek fazla konuşmadan daha çok işe yarıyor. Çünkü hasta için aslında önemli olan, yakınının yanında olduğunu bilmek.”

4- Önemli bir noktanın da kişilik özellikleri olduğuna değinen Psikolog Ülkü, depresif yapıda, kaygı bozukluğu olan kişilerin hasta bakmamasının daha iyi olacağını kaydediyor. Bakma kararı almış kişilerin de kendi duygularının farkında olmasının ve bunları hastayla paylaşmasının daha gerçek bir ilişki kurulmasına ön ayak olacağını anlatan Psikolog Ülkü, son olarak “Kendinize iyi bakın. Unutmayın, kendinizi iyi hissetmezseniz bir başkasına iyi hissettirme şansınız çok düşüktür!” uyarısında bulunuyor.