SAĞLIK EĞİTİMİTıp Etiği

HASTA VE HASTA YAKINI HAKLARI

“Hastanın tek güvencesi, hekimin vicdanı ve ahlâkıdır” (İbn-i Şerif)

Giriş

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre; “insanın, insan olarak doğmaktan gelen, vazgeçilemez ve devredilemez” hakları bulunmaktadır. Bu hakların en başında yaşam hakkı gelmektedir. Yaşam hakkının alt kümelerinden birini oluşturan sağlık hakkı ise, bireyin devletle ilişkisinden doğan ikinci kuşak insan hakları grubunda yer almaktadır.

Hasta hakkı, toplumsal haklar olarak tanımlanan ve dayanışma hakları adı da verilen üçüncü kuşak insan hakları grubundadır. Genel olarak hasta hakkı, insan hak ve değerlerinin sağlık hizmetine uygulanmasıdır.

Hasta hakkının yanı sıra, hasta yakını hakkı kavramı da son dönemde tartışılmaya başlanmış ve hasta kadar hasta yakınının da hakları olduğu kabul görmeye başlamıştır.

Hukuk belgeleri

uluslararası belgeler

• lizbon bildirgesi: Dünya Tabipleri Birliği tarafından 1981 yılında yayınlanan bu bildirge ile hasta haklarına ilişkinşu esaslar kabul edilmiştir:

o Hasta, hekimini özgürce seçme hakkına sahiptir.

o Hasta, hiçbir dış etki altında kalmadan, özgürce klinik ve etik kararlar verebilen bir hekim tarafından bakılma hakkına sahiptir.

o Hasta yeterli ölçüde bilgilendirildikten sonra önerilen tedaviyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir.

o Hasta hekimden, tüm tıbbi ve özel hayatına ilişkin bilgilerin gizliliğine saygı duyulmasını bekleme hakkına sahiptir.

o Her hastanın onurlu birşekilde ölmeye hakki vardır.

o Hasta, uygun bir dini temsilcinin yardımı da dahil olmak üzere ruhi ve manevi teselliyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir.

• amsterdam bildirgesi: Mart/1994 tarihinde Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi adı ile yayınlanan bu belgede; sağlık hizmetlerinden yararlanma, bilgilenme onay, mahremiyet ve özel hayatın korunması, bakım ve tedavi bakımından hasta haklarına ilişkin detaylı bir yaklaşım sergilenmiştir.

Ulusal belgeler

• anayasa: “Her insanın, ayrımcılık yapılmaksızın tıbbi bakım görme hakkı vardır”şeklinde tanımlanabilecek tıbbi bakım hakkı, anayasada düzenlenmektedir. Anayasanın 17. maddesinde yer alan; “herkes, yaşama, maddi ve manevi değerlerini koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” hükmü, bu hakkı anayasal güvence altına almaktadır.

Yine Anayasanın 56. maddesi, sağlık hakkı ile ilgili daha ayrıntılı düzenleme getirmekte ve yurttaşın sağlık hakkınışu ifadeler ile anayasal güvence altına almaktadır: “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın birşekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”

• hasta hakları yönetmeliği: 1 Ağustos 1998 tarihinde kabul edilen bu yönetmelik ile ulusal hukukumuzda ilk kez hasta haklarına ilişkin bir düzenleme getirilmiş olmaktadır. Bu yönetmelikte yer alan düzenlemeye göre kabul edilen hasta haklarışunlardır:

o sağlık hizmetinden faydalanma, tıbbi bakım hakkı.

o eşitlik içinde sağlık hizmetine ulaşma. (Irk, din, dil, mezhep, cinsiyet, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal statü dikkate alınmadan sağlık hizmeti almak konusunda herkes eşittir.)

o bilgi isteme. (Hasta, sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanabileceği, hangi sağlık kuruluşundan hangişartlara göre faydalanabileceği konusunda bilgi isteyebilir.)

o sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme.

o personeli tanıma, seçme ve değiştirme.

o bilgi alma hakkı. (Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların yararları, olası sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale yöntemleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek olası sonuçları, hastalığın seyri ve sonuçları hakkında yazılı veya sözlü bilgi alma hakkına sahiptir.)

o mahremiyet ve özel yaşama saygı, tıbbi kayıtların saklanması.

o onay. (Tıbbi müdahale için hastanın rızası (onay)şarttır. Yine kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddedebilir veya durdurulmasını isteyebilir.

o güvenlik. (Herkesin, sağlık kuruluşlarında güvenlik içinde olmayı bekleme ve bunu isteme hakkı vardır.)

o dini vecibeleri yerine getirme.

o insani değerlere saygı gösterilmesi.

o ziyaretçi kabul etme.

o refakatçi bulundurma.

o müracaat,şikayet ve dava hakkı. (hasta ve hasta ile ilgili olan kişilerin, hasta haklarının ihlâli halinde her türlü müracaat,şikayet ve dava hakkı bulunmaktadır.)

o sürekli hizmet. (Hasta, gerektiği sürece sağlık hizmetinden yararlanma hakkına sahiptir.)

“Hekimlikte sadece bir kural vardır: kendinizi hastanın yerine koyunuz” (Joseph Lister)

Sayılar… Sayılar…

Genel bütçeden sağlığa ayrılan pay ABD. de yüzde 19 iken, ülkemizde; 1992 yılında % 5, 2002 yılında % 2.4’tür.

Kişi başına düşen sağlık harcaması ABD.de 3.708 USD., Arnavutluk’ta 670 USD. iken, ülkemizde 108 USD.dir.

Kişi başına düşen doktor sayısı Almanya’da binde 3.3, ülkemizde ise, 1.2’dir.

Kişi başına düşen yatak sayısı; ABD.de onbinde 53, Almanya’da onbinde 87, Arjantin’de onbinde 48, Avusturya’da onbinde 107, Özbekistan’da onbinde 124, Türkiye’de onbinde 25.8’dir.

Bir Polonyalı kadın ortalama 77 yıl yaşarken, bir Türk kadını 72 yıl yaşamakta, bir Meksikalı erkek 71 yıl yaşarken, bir Türk erkeği 67 yıl yaşamaktadır.

Polonya’da bin bebekten 9.5’u ölürken, ülkemizde yüz bebekten 3.9’u yaşamına devam edememektedir. Ülkemizdeki çocuk ölümleri oranı; İsveç, Japonya, Almanya, Danimarka, Avusturya, Kanada ve Belçika’nın toplamından fazladır. Ne yazık ki, bu alanda utanç duyulacak bir rekorun sahibi bulunmaktayız.

Tüm bu sayılar Türkiye’de ciddi bir sağlık sorunu olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla bu coğrafyada yaşayanlar için uluslararası ve ulusal belgeler ile teminat altına alınmış bulunan yaşam hakkı ve sağlık hakkı bakımından yoğun hak ihlâllerinin yaşanması ve buna bağlı olarak hasta hakları kavramının tam anlamıyla toplumda tanınması ve buna ilişkin hak arama sürecinin kullanılmasının mümkün olamayacağı kabul edilmelidir.

Tespit edilen hasta hakkı ihlâlleri

En sık rastlanan ve en belirgin olan ihlâl, tıbbi bakım hakkı bakımından ortaya çıkmaktadır. Herkesin hiç bir ayrım yapılmaksızın koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmeti alması, sağlık hizmetlerinin herkes için eşit ulaşılabilirlikte ve sürekli olmasını gerektiren bu hak, yukarıda sıralanan rakamlar ile birlikte değerlendirildiğinde en çok ihlâle uğrayan ve yerine getirilemeyen hak olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yaşanan ekonomik krizler, bütçeden sağlık yatırım ve harcamalarına ayrılan payın her geçen yıl daha da azalması, artan enflasyon, tanı ve tedavi giderlerinin artmasına ve yurttaşın omuzuna yüklenmesine yol açmakta, sosyal güvenlik kapsamında olanlar dahil ülkenin bütün insanların en temel hasta haklarından biri olan sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkı ihlâle uğramaktadır.

Hasta-hekim ilişkisi, bilgi edinme hakkı üzerinde oturmakta veşekillenmektedir. Bilgi edinme hakkı temel bir hak olup, diğer hasta haklarının gerçekleşmesi öncelikle bilgilenme hakkının gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. Bilgilendirilme hakkı, hastaların durumları ile ilgili tıbbi gerçekleri, önerilen tıbbi girişimleri ve her bir girişimin potansiyel risk veya yararlarını, önerilen girişimlerin alternatiflerini, tedavisiz kalmanın sonuçlarını kapsamaktadır. Görüldüğü gibi hastanın bilgilendirilmesi özel emek isteyen bir iştir ve bu amaçla özel bir zaman ayrılmasını gerektirmektedir. Ancak mevcut sağlık sistemimiz içinde hastanın bilgilendirilmesi işi savsaklanmakta, çoğu kez buna zaman ayrılamamakta, bu hakkın ihlâli de bir sistem sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.

Yaşanan ekonomik kriz ile birlikte gelir dağılımı dengesi iyice bozulmuş, milyonlarca yurttaş açlık ve fakirlik sınırı altında yaşamaya başlamıştır. Beslenme, barınma gibi temel sorunların olduğu, bunların sağlanamadığı bir ortamda hasta haklarından biri olan sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme hakkının kullanılması ütopik bir amaç olarak ortaya çıkmakta, karnını doyurma telaşı içindeki bu yurttaş, seçme ve değiştirme inisiyatifini kullanmak bir yana, en yakın sağlık kurumuna bile ulaşmakta büyük zorluk yaşamaktadır.

Bir yandan yukarıda açıklanan ekonomik durum ve diğer yandan sağlık yatırım ve harcamalarına ayrılan payın düşük olması nedeniyle yeterli sayıda sağlık personeli istihdam edilememesi, hastanın sağlık personelini tanıma, seçme ve değiştirme hakkını kullanmasının önündeki en büyük engeldir.

Tıp mesleğinin en önemli ilkelerinden birisi hastaların mahremiyetine saygıdır. Hastalar ancak yeterli ölçüde güven duydukları hekimlere veya sağlık personeline doğru bilgi verirler. Günümüzde hasta verilerinin bilgisayar ortamına yüklenmesi, sigorta kuruluşlarının hastalara ait bilgileri paylaşma istemeleri gibi sorunlar nedeniyle mahremiyet ve özel hayata saygı hakkı konusunda daha ayrıntılı ve titiz yaklaşımlar söz konusu olmaktadır. Hastanın sağlık durumu, tıbbi durumu, tanısı, tedavisi ve kişiye özel diğer tüm bilgileri, “hastanın ölümünden sonra bile gizli olarak korunmalıdır” ilkesi gereğince korunmalıdır.

Ancak ülkemizdeki durum bu hakkın sıklıkla ihlâle uğradığını ortaya koymaktadır. Hastaların tedavi seyrinin takip edildiği dosyalar gereği gibi tutulmamakta, hastalar için dosyalar oluşturulmamakta, hastanın muayene odasında sağlık durumunu doktora anlatabileceği güvenli ve özel bir ortam oluşturulamamakta, özellikle devlet hastaneleri ve SSK. hastanelerinde aynı anda iki hastanın muayenesi gerçekleştirilmekte, muayene esnasında muayene odasına bir çok kişi girip çıkabilmekte, bu dahi mahremiyet ilkesini açıkça ihlâl etmektedir. Hastaların medya yoluyla topluma teşhir edilmesi de ayrı bir etik sorun olarak ortaya çıkmakta, medyanın bu noktadaki tutumu tamamen kendi inisiyatifleri ile belirlenmektedir.

Sağlık hizmetinin güvenlik içinde alınması hakkı da ihlâle uğramaktadır. Hastane binalarının depreme dayanıklı olup olmadığı sorunu ile birlikte, sağlık kuruluşlarının gerekli temizlik ve hijyen koşullarını taşımaması, medyaya bebek kaçırma, tecavüz, hırsızlık olayları ile yansıyan hastane içi güvenlik sorunu, yangın gibi konular hak ihlâllerine yol açmaktadır.

Hastanelerin bir çoğunda, hastanın dini vecibelerini yerine getirebileceği mekanlar bulunmamaktadır. Mekanın yanı sıra dini vecibelerin yerine getirilmesinde yardımcı olacak gerekli personel de istihdam edilmemektedir.

Hasta durumu gereği ilgiye, güleryüze veşefkate ihtiyacı olan insandır. Ancak özellikle kamunun idaresi altındaki hastanelerde, hastalar muayene edilirken yüzlerine bile bakılmamakta, hastalara ve yakınlarına nezaket dışı davranışlarda bulunulmaktadır. Hastalar görevlilerin bu tutumundan dolayı kendilerini değersiz ve yalnız hissetmektedir. Bu durum hastanın iyileşmesinde gecikmelere yol açabilmektedir.

Hasta ziyareti, kuralsızlığın ve ihlâlin en çok yaşandığı konulardan biridir. Bir odada yatan 7-8 hastanın ziyaretçilerinin kısa tutulan ziyaret saatlerinde hastasını ziyaret etmeye kalkması ile tam bir curcuna yaşanmakta, yardımcı sağlık ve bakım personeli eksikliği nedeniyle sürekli olarak hasta yakınlarının hastanın ihtiyaç ve bakımı için işe koşturulması ile günün her saatinde hasta odalarında hasta olmayan insanlar bulunabilmekte, bu durum hijyen ve güvenlik sorununa yol açmaktadır.

Yeterli olanak sağlanmadığı için bu keşmekeş içinde hasta ile birlikte kalmak zorunda kalan refakatçilerin de sağlığı risk altına girmekte, kalacak yer tahsis edilmeyen refakatçiler koltuklarda, hastane bahçelerinde son derece ilkel koşullarda kalmaktadırlar.

Organ nakli bekleyen çok sayıda hasta olması, olanaksızlıklar nedeniyle yatarak tedavi edilmesi gereken hastaların ayakta tedavisinin yapılması veya hastanın hastane hastane dolaştırılması gibi nedenlerle tıbbi bakımın sürekliliği kesintiye uğramakta ve hak ihlâli doğmaktadır. Oysa ki, tıbbi bakımın sürekliliği esastır ve bu sürekliliğin hastaya bakan hekim veya sağlık kurumunca sağlanması gereklidir. Başka bir sağlık kurumunun gönderilecek hastalar, ancak o kurum hastayı kabul ettiği takdirde gönderilmelidir. Bu ilişkiyi sağlamak hekimlerin görevidir. Benzerşekilde hastaneden evine gönderilecek hasta, ancak evde bakım imkanı olduğunda taburcu edilmelidir.

Hastalığın tanı ve tedavisinde, hastaya gereksiz harcama yaptırılmadan en ekonomik sürecin izlenmesi etik bir kuraldır. Ancak ülkemizdeki uygulamalara bakıldığında, gereksiz yere hastadan talep edilen MR, tomografi, laboratuar tetkiklerinin hasta haklarını ihlâl ettiği bir gerçektir. Öte yandan bu yaklaşımın geçtiğimiz dönemde medyada sık sık rastlanılan sağlık sektöründeki yolsuzluk ve hortumlama olaylarının da alt yapısını oluşturduğu da bilinmektedir.

1998 yılında yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 7. ve 48. maddelerinde, sağlık kuruluşları bünyesinde oluşturulması öngörülen Hasta Hakları Birimlerinin bugüne kadar oluşturulmamış olması da, yönetmelikte öngörülen hakların ihlâle uğramasına neden olmaktadır. Bu konuda uzun bir süreden beri yükselen tepki sonuçta olumlu sonuç vermiş ve Sağlık Bakanlığı’nın 15.10.2003 tarihli genelgesi ile sağlık kuruluşları bünyesinde Hasta Hakları Kurulu’nun oluşturulması çalışmaları başlatılmıştır. Ancak tek başına bu kurulun hak arama sürecinde yeterli olmayacağı açıktır. Hak arama süreci içine giren yurttaş bürokrasi ve ağır işleyen adalet sistemi içinde boğulmaktadır.Açılan davaların uzun sürmesi, Sağlık Şurasının seyrek toplanması ve iş hacminin fazla olması, ilgili meslek odalarının disiplin soruşturmalarındaki ağır tutumu insanları hak arama sürecinden uzaklaştırmaktadır.

Sonuç olarak; derneğimizin yaptığı tespitler, medyaya yansıyan olaylar ve sair nedenlerle elde edilen bilgiler ışığında ülkemizde hasta hakkı olarak kabul edilen tüm hakların ihlâle uğradığı ve en önemlisi bu ihlâllerin büyük çoğunluğunun devlet görevlisi olan sağlık personeli tarafından devlet tarafından idare edilen sağlık kurumlarında gerçekleştiği görülmektedir.

“Aynı anda iki hastaya çağrılırsanız, önce fakir olana gidin, yücelirsiniz”(Abbas Vesim)

Öneriler

• Kamunun asli görevlerinden birisi olan sağlık hizmetlerine yeterli kaynak ve olanak ayrılmalıdır.

• Kamunun sağlık hizmetinden çekilmesinin önüne geçilmeli, özel girişimin bu alandaki etkinliğinin sağlanmasının yanında, sosyal devlet ilkesi gereğince devlet de sosyal güvenlik kapsamında ve özellikle ana-çocuk sağlığı bakımından etkin rol oynamalıdır.

• Devletin denetim görevini tam anlamıyla yerine getirmesi sağlanmalıdır.

• Özel sağlık kuruluşları, sağlık hizmetini alınıp satılan bir meta ve hizmet nesnesi olarak görmekten vazgeçmelidir.

• Toplumda “hastaları para kazanma aracı” olarak gören zihniyetin önüne geçecek bir “sağlık kültürü”nün oluşumu sağlanmalıdır.

• Sağlık kuruluşları bünyesinde oluşturulacak Hasta Hakları Biriminin etkin çalışması sağlanmalı, bu birimlerde insan hakları, hasta hakları, tüketici hakları alanında çalışma yapan sivil toplum temsilcilerinin bulunması sağlanmalıdır. Konuyla ilgili bakanlık Genelgesi doğru bir yaklaşım getirmekte, ancak Hasta Hakları Kurulu’nun çalışmalarını devam ettirecek bir bütçeyi öngörmemektedir. Bu husustaki eksikliğin de giderilmesi ve kurulun çalışmalarını finanse edecek bir kaynağın Genelge ile belirtilmesi gerekmektedir.

• Sağlık personelinin mesleki uygulamalarından kaynaklanan hatalarının yol açtığı zararların tazmini konusunda adaleti hızlı sağlayacak yasal düzenleme ve bilirkişi kurumu oluşturulmalıdır.

• Haklarına saygı gösterilmeyen hastaların mahkemelere başvurma, hakemlik isteme gibi bağımsız mekanizmalara sahip olmasının önemi üzerinde durulmalıdır.

• Sağlık kurumlarında çalışan tüm personelin yakasında kimliğini açıklayan kartlar bulundurulmalıdır.

• Sağlık kurumuna başvuran her hasta için ayrı bir dosya düzenlenmeli, yapılan tüm işlemler ve inceleme sonuçları dosyaya işlenmeli, dosyanın bir sureti mutlaka hastaya verilmelidir.

• Hasta ve refakatçinin dini vecibelerini yerine getirebilmesi için gereken kolaylıklar sağlanmalı bu ihtiyaçlarının yerine getirmek isteyenler uygun mekanlar sağlanmalı gerekli personel istihdam edilmelidir.

Hasta hakları ve gelecek

Günümüzde hastalarla sağlık personeli arasındaki ilişki üçşekilde gerçekleşmektedir:

• Hekimin koruyucu-kollayıcı otoriterliğinin belirleyici olduğu ilişkidir ve yaygınlığı giderek azalmaktadır.

• Hastayı para kazanma imkanı olarak gören ve son 20-25 yılda yaşamı tümüyle serbest piyasaya havale eden dinamiklerin etkisiyle açık veya sinsi bir biçimde yaygınlaşan “ticari” ilişki formudur. Bu formdaki ilişkide hasta sadece “müşteri” olarak görülmekte ve bu sıfatının gerektirdiği haklara sahip olması öngörülmektedir.

• Kişi olarak hastanın bütün varlığı ile sağlık hizmeti sürecine katılmasının istendiği/beklendiği “katılımcı” ilişki formudur. Bu tür hasta-hekim ilişkisi henüz çok küçük bir insan grubu arasında yaşanmaktadır.

Hasta hakları yaklaşımı, hasta olduğu anda farklı bir kimlik edinen ve bu kimlik dolayısıyla güçsüzleşen insanların desteklenmesini amaçlamaktadır. Bu noktada yukarıda sayılan hasta-sağlık personeli ilişkisi formları içinde hasta hakları açısından sorun olan ilişkiler, birinci ve ikinci tür ilişkilerdir. Özellikle hasta-sağlık kurumu/sağlık personeli arasındaki “ticari” ilişki formu, hastanın sağlık sisteminin tümü karşısında korunmasını gerektiren sakıncalar içermektedir. Hasta hakları bu nedenle sağlık hizmetlerinde “eşitlik ve hakkaniyet” talebinin savunulması için yeni bir çerçeve sunmakta, “katılımcı” hasta-hekim ilişkisinin yaygın ilişki olacağı bir sağlık kültürünün geliştirilmesini de amaçlamaktadır.

Dileğimiz bu yaklaşımın değer kazanması ve önümüzdeki yıllarda sağlığın insanın mutluğunun ve kapasitelerinin geliştirilmesi dışında bir amacının olmayacağı bir dünya kurulmasıdır.

İlgili hukuk metinleri indeksi

Dünya Tabipleri Birliği Hasta Hakları Bildirgesi (Lizbon, 1981), Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi (Amsterdam, 28-30 Mart 1994), Dünya Tabipleri Birliği Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi’nin Gözden Geçirilme Süreci, Hastaneye Yatırılan Çocukların Hakları Konusunda Dünya Tabipler Birliği Bildirgesi (22-26 Ekim 1996, Güney Afrika), Dünya Tabipleri Birliği Helsinki Bildirgesi, Dünya Tabipleri Birliği’nin Tıpta Yanlış Uygulama Konulu Duyurusu (Malpractice). (44. Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir, 1992), AIDS Hastalarını Tedavi Etmede Hekimlerin Mesleki Sorumluluğu. (40. Dünya Tabipleri Birliği Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Avusturya, 1988), HIV Epidemisi ile Ortaya Çıkan Konular. (44. Dünya Tabipleri Birliği Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Marbella/İspanya, Eylül/1992), Dünya Tabipleri Birliği’nin Ötenazi Bildirgesi. (39. Dünya Tabipleri Birliği Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Madrid, Ekim/1987), Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Hay
siyetinin Korunması Sözleşmesi Tasarısı, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi. (19.02.1960), Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Yönetmeliği, Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun. (03.06.1979), İlaç Araştırmaları Hakkında Yönetmelik. (29.01.1993)

Orhan Demir
Her hakkı Tüketiciler Birliği’ne aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.