Genel SağlıkHABERLER

DEPREM, RUHUMUZDA DA YIKIMA NEDEN OLUYOR

17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan deprem, günümüzde birçok insanı, bu afet sonucunda oluşan Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ile etkiliyor. İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nin yapmış olduğu çalışmaya göre, deprem, sel gibi afetlere maruz kalanların yüzde 10-15’i uzun vadede travmatik stres tepkileri göstererek bu durumla başa çıkamayabiliyor. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) adını taşıyan bu durum sinsi bir seyir gösteriyor. Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan kişilerde görülebilen en belirgin özellikler ilişki problemleri, kaygı problemleri ve ebeveyn-çocuk çatışmaları olarak ortaya çıkıyor. İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Psikolog İbrahim Eke, TSSB’yle başa çıkabilmek için yardım almanın neredeyse zorunlu olduğunu belirtti.

Ülkemizde birçok insanın hayatında büyük yaralar bırakan depremler, psikolojimizi de derinden etkiliyor. İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi ekibi depremler sonrasında, afeti yaşayan yerlere giderek erken dönem müdahaleleri ve uzun dönem çalışmaları sürdürüyor. İNDA ekibinin bu deneyimlerinden yola çıkarak oluşturduğu çalışmaya göre, deprem gibi doğal afetler sonrasında, bu afetlere maruz kalan grubun yüzde 10-15’i uzun vadede travmatik stres tepkileri gösterebiliyor. Yüzde 85 ila 90’ı ise erken dönemde etkilenmiş olsa bile uzun vadede kendiliğinden bu durumla başa çıkabiliyor.

Erken dönem müdahaleleri çok önemli

İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Psikolog İbrahim Eke, depremin etkileriyle ilgili olarak şu bilgileri verdi: ““Unutmayalım, unutturmayalım” sloganlarıyla sadece yıl dönümünde hatırlanır hale gelen 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan deprem, toplumda birçok kişiyi bu afet sonucunda oluşan Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ile etkiliyor. Deprem sonrasında travmatik olayı yaşayan kişilerde etkilenmeyi belirleyen şey olayın şiddetinden çok kişinin olayı nasıl algıladığı oluyor. Deprem gibi doğal afetler sonrasında maruz kalan grubun yüzde 10-15’inin uzun vadede bu durumdan etkileneceğini, yüzde 85 ila 90’ının ise erken dönemde etkilenmiş olsa bile uzun vadede bu durumla kendiliğinden başa çıkabileceğini söyleyebiliriz. Bu başa çıkmayı kolaylaştıran şey ise mağdurlara yönelik etkin bir sosyal ve psikolojik yardım faaliyetidir. Eğer bu, etkin, güçlü ve ayrımsız bir şekilde yapılırsa etkilenme oranının yüzde 3’lere kadar düşebileceğini biliyoruz. Bu durum erken dönem müdahalelerinin ayrım gözetmeden yapılması gerekliliğini ortaya koyuyor.”

“Erken dönemde etkilenme” olarak kastedilen durumun, olayın hemen sonrasındaki 3 ila 6 aylık süreci kapsadığını belirten Eke, bu dönemde gösterilen tepkilerin genel tanımlamasının Akut Stres Bozukluğu olduğunu ve neredeyse grubun bütününün bu tepkileri gösterebileceğini söyledi. Kişinin, bu dönemde travmatik stres tepkilerinin çoğunu yaşayabileceğini, önemli olanın bununla belli bir süre sonra başa çıkılabilir olduğunu bilmek gerektiğini söyledi. İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Psikolog İbrahim Eke, kriz dönemlerinde görülebilen travmatik stres tepkilerini ise Fiziksel Tepkiler (mide bulantısı, kusma vb. sorunlar, yorgunluk, kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, titreme, bayılma hissi, baş dönmesi, baş ağrıları), Duygusal Tepkiler (kaygılı olma, üzüntü, depresif duygu durumu, inkar, korku, suçluluk, panik, hayal kırıklığı, kızgınlık, kolayca korkma, küntleşme), Zihinsel Tepkiler (ilk şok, bellekle ilgili sorunlar, dikkatsizlik, kabuslar, araya giren düşünceler, yönünü bulamama, eskileri hatırlayamama, sorun çözememe, yanlış kararlar, uyku bozukluğu, kafa karışıklığı), Davranışsal Tepkiler (kendini geri çekme, kıpır kıpır olma, ani davranışlar, madde alımı, çabuk tepki verme, başkalarını suçlama, yeme sorunları, her şeyi kontrol altında tutma isteği) ve Sosyal Tepkiler (iş-okul, arkadaşlık ve evlilik ilişkilerinde sorunlar, insanlardan uzaklaşma, aşırı yargılayıcı ve suçlayıcı olma, sisteme müdahale etme) olarak beşe ayırdı: “Bu tepkiler olayın üzerinden 3-6 ay geçtiği halde devam ediyorsa ve belli bir süreklilik arz ediyorsa artık tanımlama Akut Stres Bozukluğu değil Travma Sonrası Stres Bozukluğu’dur (TSSB). Özellikle vurgulamamız gereken şey TSSB’nin sinsi ve bukalemun etkisine sahip oluşudur. TSSB’si olan bir kişi bu konuyu değil genellikle bu sürecin etkileri ile ortaya çıkan farklı problemleri belirterek yardım alma eğiliminde olur. En fazla görülenler ilişki problemleri; eşlik eden diğer kaygı problemleri ve ebeveyn-çocuk çatışmalarıdır. TSSB’nin en önemli özelliği diğer problemlerden farklı olarak başa çıkabilmek için yardım almanın neredeyse zorunlu olmasıdır.”

Deprem korkusu yaşayan çocuklara nasıl yaklaşmak gerekir?

İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil, depremlerin çocukların üzerindeki etkileri ve yapılabileceklerle ilgili olarak ise şunları söyledi: “Çocukların travmayı nasıl yaşadıkları içinde bulundukları gelişimsel dönemle bağlantılı. Nasıl bir tedavi yaklaşımı sunulması gerektiği de çocuğun yaşına, gelişimsel düzeyine göre farklılık gösterebiliyor. Örneğin; bebeklik döneminde travmatik tepkilerini daha sık ağlama, daha kolay irrite olma, uykularında ve iştahlarında değişiklik şeklinde ortaya koyabilirler. Bu durumda çocuğa sarılmak, daha sık kucağa almak, dokunmak iyi gelebilir. Okul öncesi dönemdeki bir çocuk yaşadığı travmayı detaylı anlatacak kadar sözel becerilere sahip olmayabilir, ancak aileden ve özellikle anneden ayrı kalmakta zorlanabilir, ayrılma korkusu ya da endişesi yaşayabilir, aşırı “yapışma” halinde olabilir. Eskisine göre çabuk ve sık ağlayabilir, sızlanabilirler. Hoşlandığı şeylere olan ilgisi azalabilir veya kaybolabilir. Böyle bir durumda ailenin tutarlı bir şekilde güven ortamı sağlıyor olması, çocuğa dokunması, korkusunu kabul edip rahatlatması önemlidir. Ergenlik döneminde verilen travmatik tepkiler yetişkinlerinkine benzer olur. Onlarla konu hakkında konuşulabilir, akranların desteği sağlanabilir.”