Genel SağlıkHABERLER

ISTANBUL ŞIFAHANELERI

Osmanlı’nın şEFKATLı ELı Geçmişin SaĞlık Merkezleri

Tarih boyunca birçok isimle kimliklendirilen Türkçe’de “şifa evi”, “şifa yurdu”, “şifa kapısı” olarak adlandırılan, Osmanlı’da “darüşşifa” olarak bilinen saĞlık kuruluşları, “Karşılıksız Hizmetin Muhteşem Abideleri ıstanbul şifahaneleri” kitabıyla okuyucunun ilgisine sunuldu.

ıstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.ş. Yayınları arasında çıkan ve araştırmacı-yazar Abdullah Kılıç’ın kaleme aldıĞı eser, Osmanlı döneminde kimsesiz ve muhtaç hastalara verilen saĞlık hizmetlerini zengin bilgi, belge ve görsel malzemeyle birlikte sunuyor.

Kitapta hiçbir karşılık beklemeden halka saĞlık hizmeti verilen, büyük gelirler vakfedilerek sürekliliĞi saĞlanan ıstanbul şifahaneleri, kuruluş amacından mimari yapısına, hekimlerin teşhis ve tedavi yöntemlerinden süreç içerisinde geçirdikleri aşamalara kadar belgelere dayalı olarak ayrıntılı bilgilerle anlatılıyor.

Bayhan: şifahaneler, vakıf kültürünün en önemli oluşumlarıdır

Kitabın takdim yazısında, “Bir medeniyet düşünün ki, cümle ‘canlı’ya hayat hakkı tanımak ve kolaylaştırmak için çırpınmasın” diyen eserin Genel Yayın Yönetmeni ve Kültür A.ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan da, ıstanbul şifahanelerini “insanlık anıtları” olarak nitelendiriyor ve şunları kaydediyor:

“Zayıfı, güçsüzü koruma, kollama adına inşa edilen şifahaneler, kimsesiz ve parasız insanlara karşılıksız saĞlık hizmeti veren, vakıf kültürünün en önemli oluşumlarıdır. Buralarda hastalıkların teşhisi yapılırken, tedavisi de gerçekleştirilirdi. Dünya kültür ve medeniyetinin başkentinde yükselen bu eserler, “ıstanbul şifahaneleri” adlı bu deĞerli çalışmada anlatılıyor.”

DARÜşşıFALARDA TEDAVı KESıNLıKLE PARASIZDI

Darüşşifalar, kimsesiz muhtaç hastalara hizmet vermek için genelde padişahlar, onların hanımları, kızları veya varlıklı kimseler tarafından yaptırılıyordu. Tedavi kesinlikle parasızdı. Bu saĞlık kuruluşuna gelen hasta kapıcı tarafından içeriye alınır önce hamamda yıkanır daha sonra ise hastane kıyafeti verilirdi. Yakını varsa hastanın eşyaları ona teslim edilir, yoksa eşyalar emanete alınır ve her şey kâtip tarafından kayıt altına alınırdı.

HEKıMLER, HASTALARI GÜNDE ıKı KEZ ZıYARAET EDERDı

Darüşşifada hekim hastaneye geldiĞinde hastayı muayene eder, teşhisini yaptıktan sonra nerede yatırılacaĞını tespit ederdi. Tüm muayenelerde diĞer hekimler ve tıp öĞrencileri de yer alırdı. ılk konsültasyondan sonra hemen ilaçlar tespit edilir hastanın yiyeceĞi gıdalar ve rejimi belirlenirdi. Hastanın tedavi süreci başladıktan sonra hekim hastalarını günde iki kez ziyaret ederdi. Hastanın her ihtiyacı karşılanmaya çalışılır, özellikle tedavisi için psikolojinin önemi dikkate alınarak bütün hizmetlilerin güler yüzle ve gönlü okşayan sözlerle muamele etmeleri şart koşulurdu.

DARÜşşıFALAR AYNI ZAMANDA BıRER POLıKLıNıKTı

Eskinin saĞlık merkezleri olan darüşşifalar, haftada iki gün poliklinik hizmeti de görüyor, hastasına evinde bakıp da ilaç ve hekim için verecek parası olmayanlara ücretsiz bakılıp gereken ilaçlar veriliyordu. Darüşşifaya gelemeyecek hastaların yakınları hastanın durumunu anlatıp gereken ilacı alabiliyorlardı. Gerçek dışı hastalık bahanesi ile gelenlere ve zenginlere ilaç verilmesi yasaktı. Bu konuda hile yapanların “firavun ve Karun laneti” ile cezalandırılması istenirdi.

HEKıMLERıN KULLANDIĞI BıR ANAHTAR:

NABIZLA TEşHıS

Nabızla teşhis eski tıpta çok önemli olup, hekimlerin kullandıĞı anahtarlardan birisiydi. Hekim hastanın nabzına muayene sırasında bakardı. Hem sorgular hem de nabzını kontrol ederdi. SaĞ elin iki parmaĞı ile hastanın bileĞindeki damarlara hafif baskı ile bu bilgileri alırdı. Eski tıpta sadece nabız dinleyerek tüm hastalıkları teşhis eden doktorlar vardı…

KORUYUCU TIP VE

TEDAVı ÖNCESı KÜRLER

Darüşşifalarda uygulanan tedavi Osmanlı tıbbının, o da binlerce yıllık tecrübeden geçen eski tıbbın bir parçasıydı. Bu tıpta önemli olan önce hastalanmamaktı. Koruyucu tıp çok önemli olup bunun için kurallar geliştirilmişti. Darüşşifaya gelen hastanın teşhisi yapıldıktan sonra ilk yapılan uygulama özel kürlerle vücuttan zararlı maddelerin atılmasıydı. Yenilen gıdalar, yanlış yaşam tarzı ve yanlış beslenme hastalıĞı yaratan sebeplerdi. Bu durumun farkında olan hekim ilaç vermeden önce muhakkak bedenin temizlenmesini isterdi.

DARÜşşıFADA KULLANILAN ıLAÇLAR

Merhem, Macun ve Tiryaklar

Gerek Selçuklu gerekse Osmanlılar döneminde hekimlerin darüşşifa ambarında bulunmasını istedikleri belli ilaçlar vardı. Bunlardan en önemlileri tiryaklardı. Tiryak denen ilaçlar her derde deva olan ve özellikle zehirlenmelerde mutlaka alınması gereken ilaçlardı. Tiryakların etkileri, hastalanmadan önce veya hastalandıktan sonra vücudun baĞışıklıĞını artırmak veya akrep, yılan sokması ve zehirlenmelerde etkili olmasıydı.

ALTINDAN DAHA DEĞERLı TıRYAK:

Tiryak-ı Faruk

Tiryaklar içinde en önemlisi ve altından daha deĞerli olan Tiryak-ı Faruk, hem tedavisi zor olan hastalıklarda hem de zehirli yılan ve böcek sokmalarında etkiliydi. Bu ilacın formülünde yılan etinin de yer aldıĞı kırktan fazla etkili madde vardı. Vücudun baĞışıklıĞını artıran ve zehirlenmelerde etkili olan bu tiryaktaki dört madde; defne tohumu, centiyane, mür ve ziraventtir. Bu maddeler dövülüp bir tür elekten geçirilir ve balla karıştırılırdı.

Darüşşifalarda kullanılan ilaçların bir çeşidini de macunlar oluşturuyordu. Tedavi edici bitkileri alınması kolay bir hale getiren macun şeklindeki ilaçlar aynı zamanda saklanması bakımından da çok uygundu. Bu macunlardan beladır macunu, felç, inme, tutulma gibi hastalıklarda çokça kullanılırdı. Akıkarha, çörek otu, fülfül, eĞir, kashı, hardal ve defne yemişinden hazırlanırdı. Feylesoflar macunu, sindirime yardım eden, iştahı açan, balgamı kesen ve diş diplerini kuvvetlendiren özelliklere sahipti. Zencefil, tarçın, ziravent, salep, köknar aĞacı meyvesi, Hindistan cevizi ve kızıl üzüm gibi maddeler dövülüp, toplam aĞırlıĞının iki misli kadar bal ile macun haline getirilirdi.

Eczacıların kullandıĞı ilaçların bir kısmı da deri yoluyla kullanılan merhemlerdi. ısfidac merhemi en çok kullanıla merhemlerin başında geliyordu. Bal mumu, gül yaĞı ve üstübeç konularak hazırlanan bu merhem, ateşli yanmalarda ve deri kabardıĞında kullanılıyordu. Siyah merhem bütün deri hastalıklarında kullanabilen merhemdi. ZeytinyaĞı, bal mumu ve kara ziftten hazırlanırdı.

Sonuç olarak darüşşifalar kimsesiz, muhtaç hastalara hizmet için yaptırılan hastanelerdi. Verilen hiçbir hizmetten karşılık alınmayan bu müesseseler, kendi içinde bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir birimdi. Burada görevli olan herkesin belli niteliklere sahip olması istenirdi. Bu kurumların sonsuza kadar halka hizmet vermesi için büyük gelirler vakfedilir, kanuni ve vicdani yükümlülükler konulurdu.