Genel SağlıkHABERLER

BİR MEDENİYET HASTALIĞI: PEPTİK ÜLSER

Günlük hayatımızda pek çok insanın mideleri ile ilgili bir rahatsızlığını çevresindekilere aktarmaya çalıştığını görürüz. Bu hastaların çoğu kendilerini rahatsız eden yaranın (ülserin) midelerinde olduğunu sanırlar. Ülserle ilgili merak edilen soruları Hisar Intercontinental Hospital’dan Prof. Dr Yılmaz Büyükuncu’ya sorduk:

Hisar Intercontinental Hospital’dan Prof. Dr Yılmaz Büyükuncu, tıp dilinde “peptik ülser” diye anılan hastalığı çekenlerin sadece yüzde 15 kadarında yaranın (ülser) midenin kendisinde olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Büyükuncu’ya göre hastaların büyük çoğunluğunda ülser mideden sonra gelen ince barsak kısmında, özel adı ile 12 parmak barsağında (duodenum) yer alıyor. Seyrek olarak da yemek borusunun (özofagus) alt ucunda aynı tip yaralara rastlanıyor. Bu üç organın ülserlerinin kendilerine özgü neden ve yakınmalarla ayrı ayrı hastalıklar olduğunu söyleyen Hisar Intercontinental Hospital’dan Prof. Dr Yılmaz Büyükuncu, ancak bu üç hastalığın ortak yönleri ağır bastığı için tıp dilinde tek başlık adı altında “peptik ülser” adıyla incelendiğini söylüyor. Prof. Dr Yılmaz Büyükuncu “peptik ülser” ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

Peptik ülser nedir?

Peptik ülser; mide veya 12 parmak barsağında (duodenum), bazen de yemek borusunda oluşan bir yaradır. En sık 12 parmak barsağının başlangıç kısmında ve midede görülür.

Peptik ülser’in belirtileri nelerdir?

Açlık ağrıları şeklinde veya özellikle gece uyandıran ve sırta yayılan karın ağrıları, yanma, kaynama, hazımsızlık, halsizlik şeklinde ortaya çıkabilir. Ağrılar midenin boş olduğu zamanlarda, öğün aralarında veya yemekten sonra belirginleşir. Birkaç dakika ya da birkaç saat devam edebilir.

Hastalığın görülme sıklığı cinsiyete veya yaşa göre değişiyor mu?

Peptik ülser toplumun büyük kesimini ilgilendiren, yaygın bir hastalıktır. Daha çok erkeklerde görülür. 20 yaşın altındakilerde seyrektir. En çok görüldüğü yaşlar 20-40 arasıdır. Genellikle kabul edildiğine göre insanların yüzde 10’u ülserlidir, ülser geçirmiştir ya da yaşamının bir döneminde ülserli olacaktır. Gençlerde, 12 parmak barsağı (duodenum) ülserlerinin midedekilere oranı 10/1 şeklindedir.

Peptik ülser yeni bir hastalık mı, ilk ne zaman görülmeye başlanmış?

Peptik ülser, özellikle 12 parmak barsağı ülseri yaşadığımız çağın hastalığıdır ve medeniyet hastalığı olarak nitelenir. 19. yüzyılda seyrek görülen bu hastalığın görülme sıklığı 20.yüzyılın başından itibaren süratle artmış, asrın ortalarında bugünkü düzeyine ulaşmıştır. 1917-1918 yıllarında Rusya’da, İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile İngiltere’de birden ülserin görülme sıklığında patlama olmuş ve geniş kitlelerin sorunu haline dönüşmüştür. Savaşın başlamasını izleyen günlerde hastanelerin, ülseri kanayan veya delinen pilotlarla dolup taştığı yazılmaktadır. Savaştan sonra bütün batı ülkelerinde ülserli sayısı azalırken A.B.D.’de yükselme sürmüş ve olay Amerika’ya gelen göçmenlerin sosyo-ekonomik sorunlarına bağlanmıştır. 1970’lerden sonra ülser sıklığı bu ülkede de süratle düşmüştür.

Ülser ile çevremizde olanlar arasında bir bağlantı olabilir mi?

Yukarıdaki gözlemler ülser hastalığı ile sosyo-ekonomik sorunlar arasında reddedilemez bir ilişkinin varlığının kanıtlarıdır. Hastalığın, daha çok tıpta ülser bünyesi ya da kişiliği olarak tanımlanan tiplerde görüldüğü bir gerçektir. Bu nedenle bir ailenin 2 ya da 3 neslini veya bir aileden birkaç kişiyi aynı anda tutan örnekler sık görülür. Ancak hastaların yaşadığı ortam ve sosyo-ekonomik koşulların katkısı da büyük önem taşır. Öyle ki; ülser tipi olarak nitelenen bir kişinin nispeten sorunsuz bir yaşam olanağı bulması halinde hastalığın önleneceğini veya varsa kolayca geçiştirilebileceğini söylemek mümkündür. Bu, özellikle 12 parmak barsağı (duodenum) ülserleri açısından kanıtlanmış bir kavramdır. Hastalığın en yoğun ve en sık görüldüğü kesimlerin sosyo-ekonomik denge henüz yeterince kurulmamış olan genç erkekler, işçiler, gecekondu çevreleri, gelişmekte olan ülke halkları ya da aşırı sorumluluk taşıyan idareci sınıfı olması bunun bir kanıtıdır. Öte yandan basit sade, tutkuları sınırlı bir yaşamı olan izole dağ köylerinde hemen hemen hiç ülsere rastlanmaz. Ayrıca ülkeler, toplumlar, aile veya kişiler sorunların çözümledikleri oranda ülser olasılığından uzaklaşırlar. Kısacası, günlük hayatımızın getirdiği karmaşa, kişisel bunalımlar, çaresizlikler ve baskılar ülser hastalığı için güçlü bir ortam yaratırken sorunsuz, tutkusuz, sade bir yaşam hastalığın görülüş sıklığını azaltır.

Hastalığın alkol ile ilişkisi nedir?

Alkol ile peptik ülser hastalığı oluşumu arasında güçlü bir bağlantı kurulamamıştır. Alkolün ülser yaptığını söylemek mümkün değildir. Ağrılı dönemlerde ve hücum tedavisi sırasında alınmaması doğru olur, iyileşme yavaşlar. Tütünün mevcut ülserlerin iyileşmesini geciktirdiği, kendisi doğrudan ülser yapmasa da kişiyi ülser oluşumuna yatkın hale getirdiği bilinmektedir. Bu nedenle, ülserlilerin tütün içmeleri yasaklanır.

Aldığımız ilaçlar ya da yediklerimiz hastalığı nasıl etkiler?

Aspirin, salisilat, kortizon, NSAİD ve benzeri ağrı giderici ilaçlar ile kolalı içkiler ülser yapıcı maddeler olarak tanınırlar. Bu sebeple, ülserlilere gazlı içecekler verilmez. Adı geçen ilaçlarla tedavi gerektiği taktirde ayrıca mide koruyucu ilaçlar birlikte verilir, ya da bir sorun çıkarsa tedavi durdurulur.

Beslenme şekliyle bağlantısı nedir?

Açlık, özellikle 12 parmak barsağı ülserinin seyrini olumsuz yönde etkiler. Ramazan aylarında bir çok kimsede ülser ağrılarında artma, kanama, ülserin delinmesi gibi sorunlar ortaya çıkar. Ülkemiz hastanelerinde, ramazan aylarında ülserin delinmesi veya ülser kanaması nedeniyle yatan hastaların sayısında belirgin bir artış gözlenir. Ülserli hastaların oruç tutmamaları doğru olur ya da özel veya ciddi önlemlerin alınması gerekir.

Peptik ülser oluşumu ile toplumun beslenme biçiminin de ilişkisi bulunur. Bol et, bol meyve ve sebze tüketen toplumlarda daha az ülser görülmektedir. Diyetin ağırlığı un ve unlu gıda olan kesimlerde ise nispeten yüksek oranda ülsere rastlanmaktadır. Uzun çiğnemenin olumlu bir etkiye sahip olduğu düşünülmektedir.

Ülserli hastaların ortak şikayetleri ağrıdır. 12 parmak barsağı ülserlerinde ağrı çoğu kez aç karına ortaya çıkar ve biraz bir şey yemekle ağrı kaybolur. Süt ya da antiasit grubu ilaçlar da aynı etkiyi gösterir. Mide ülserlerinde ise ağrıyı çoğu kez yemek başlatır. Mide boşalınca ağrı geçer. Bunu fark eden hasta, çoğunlukla aç kalmayı tercih eder ya da kusarak midesini boşaltır. Tütün, kahve, koyu çay, kola, bira, şarap gibi içecekler, baharatlı, acılı, yağda kızartılmış gıdalar, ruhsal gerginlik, üzüntü, kuruntu, stres ağrıyı şiddetlendirir.

Ülser hastalığı çoğunlukla sinsi başlar ve dönem dönem alevlenerek kronik biçimde sürüp gider. Sakin dönemlerde hastalar şikayetsizdir ve hiçbir gıda veya davranış kendilerini rahatsız etmez. Seyrek de olsa doğrudan kanama veya delinme gibi bir komplikasyon ile hastalık başlayabilir. Hastalığın nasıl seyredeceğini, alevlenmelerin ne zaman ve ne şiddette geleceğini söylemek mümkün değildir. İlkbahar, sonbahar ve oruç tutanlarda ramazan aylarında sıklıkla alevlenmeler beklenir.

Hastalığın teşhis ve tedavisi ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Peptik ülser teşhisi endoskopi (gastroskopi) veya röntgen tetkiki ile konulur. Bu muayeneler yapılmadan verilen bir tanı ciddi hata oranı taşır.

Hastalığın tedavisi ilaç ve diyetle yapılır. Zamanında başlatılan ve bilinçli bir şekilde sürdürülen bir tıbbi tedavi ülserlerin %85 kadarının iyileşmesini sağlar. Genellikle sanılanın aksine şikayetlerin kaybolması hele ağrının süt içmek veya el altındaki bir ilacı almak gibi basit tedbirlerle geçivermesi iyileşme anlamını taşımaz. İyileşme uzun süre sabırlı ve bilinçli yürütülen bir tedavi ile elde edilebilir. Yıllarca süren bir şikayetsiz dönem geçmedikçe kesin iyileşmeden söz edilemez.

Uygun süre ve biçimde tedavi gördüğü halde iyileşmeyen ülserliler ile tekrarlayan veya durdurulamayan kanamalar, ülser sonucu darlık gelişmesi ile ortaya çıkan kusmalar veya ülserin delinmesi gibi bir komplikasyon gösteren hastalar cerrahi yöntemler ile tedavi edilirler.

Bunları biliyor musunuz?

Mide rahatsızlıklarının %90’ı H.Pylori’ye bağlıdır.

Türkiye’de her 100 kişiden 84’ü bu bakteriyi taşımaktadır.

Hastane ve kliniklere başvuran 100 kişiden 21’i midesinden şikayetçidir.

H.Pylori mikrobunu taşıyanların mide kanserine yakalanma oranı taşamayanlara göre 6 kat fazladır.

Bakteri ortadan kaldırıldıktan sonra kronik mide şikayetleri ortadan kalkmaktadır.

Bakteriyi, 14 günlük kısa ve kolay bir tedavi ile ortadan kaldırmak mümkündür.