YORGUNLUK TERLEME VE ATEŞ LENFOMA BELİRTİSİ OLABİLİR
Her yaşta ortaya çıkabilen lenfoma hastalığının görülme sıklığı son yıllarda büyük bir artış gösteriyor. Ancak lenfoma tedavisinde meydana gelen umut verici gelişmeler hastaların yaşam kalitesini artırıyor. Memorial Şişli Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Orhan Sezer, lenfoma ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Büyümüş lenf düğümleri kısa sürede kendini belli eder
Lenfomalar “Hodgkin” ve “Hodgkin Dışı Lenfomalar” olmak üzere iki büyük gruba ayrılmaktadır. Lenfomalar habis yani kötü huylu hastalıklardır ve genellikle kendilerini lenf düğümlerinin büyümesiyle belirtirler. Büyüyen lenf düğümleri vücudun boyun gibi görülebilir veya ele gelir bir yerinde ise, hasta ve hasta yakınlarının bunu kısa bir zamanda fark etmeleri mümkün olur. Bunun yanında, büyümüş olan lenf düğümleri kendilerini dolaylı olarak, karın ağrısı ve nefes darlığı ile belli edebilir. Bazı hastalarda yorgunluk, terleme ve ateş görülebilir. Lenfoma eğer kemik iliğindeyse kan hücreleri sayısında azalma, karında ise karın ağrısı, idrar yollarına baskı yapıyorsa böbrek sorunları, safra yollarına baskı yapıyorsa sarılık veya akciğere baskı yapıyorsa nefes darlığı gibi belirtilerle de ortaya çıkabilmektedir. Bu durumun ciddi bir kan hastalığı olabileceği akla getirilmeli ve doktora başvurulmalıdır.
Hepatit B ve C lenfoma riskini artırıyor
Lenfoma hastalığında son yıllarda görülen önemli artışın pek çok nedeni bulunmaktadır. Bazı sebepler kimyasal maddelerle veya radyasyonla, bazıları ise bağışıklık sisteminin bozuklukları ile ilgilidir. Bu bozuklukların bir kaynağı da Türkiye’de de çok yaygın olan hepatitlerdir. Bu tip karaciğer hastalıklarında lenfomalar meydana gelebilir. B ve özellikle C tipi virüs hepatiti olan hastalar risk grubunda yer almaktadır. Bunun dışında bağışıklık sisteminin çeşitli bozukluklarından ortaya çıkan bazı bağırsak, tiroid, tükürük bezi veya göz hastalıkları da lenfomaların oluşma riskini artırmaktadır.
Tanı ve tedavi yöntemlerinde önemli gelişmeler yaşanıyor
Lenfoma tanısında en önemli yöntem, bir lenf bezinin ufak bir cerrahi müdahale ile çıkartılıp mikroskop altında incelenmesidir. Lenfoma, göğüs kafesinin içi gibi erişilmesi zor bir yerde olduğu taktirde ise, bilgisayarlı tomografi (BT) aracılığı ile ince bir iğne yardımı ile biyopsi alınması önemlidir. Bunun dışında bazı özel laboratuvar tetkikleri de uygulanmaktadır. Hastalığın metabolik aktivitesi ve tüm vücuttaki yayılımının görülmesi için PET adı verilen teknik kullanılmaktadır.
Çoğu lenfoma vakasında hastalık tamamen yok edilebiliyor
Hodgkin lenfoma hastalarında hastalık çok erken evrede teşhis edilebilirse, hastalığı yok edebilme imkanı yüzde yüze yakındır. Hastanın risk faktörleri de yoksa, “ABVD” denilen bir tedavi ve ışın tedavisi ile başarılı bir tedavi yapılabilmektedir. Fakat hastalık iyice ilerlemiş ise, bu tedavi yeterli olmayabilir ve bu durumda daha yoğun ve etkili tedaviler (escalated BEACOPP gibi) yapılması gerekebilmektedir. Hodgkin lenfoma nüks etmişse, otolog kök hücre transplantasyonu, genellikle en iyi tedavi seçeneğini oluşturmaktadır. Hodgkin dışı lenfomaların nüks etme durumunda da kök hücre transplantasyonu genellikle etkili bir tedavi yöntemidir.
Hastalığın alt gruplarının özelliklerine göre tedavi uygulanıyor
Günümüzde lenfoma tedavisinde çok özel ilaçlar kullanılmaktadır. 5-10 yıl önce lenfomaların tedavisinde seçenekler sayılı olmasına rağmen şimdi her lenfomanın alt grubuna yönelik çok farklı tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Hodgkin lenfomalarda, ilk tedavi ile hastalık yok edilmeye çalışılmaktadır. Hodgkin dışı lenfomalar yavaş ilerleyen (indolent), hızlı ilerleyen (agresif) ve çok hızlı ilerleyen (çok agresif) lenfomalar olarak üç büyük grubu bulunmaktadır. Indolent lenfomaların tedavisinde yeni ilaçlar kullanılmaktadır. Almanya’da yapılan bilimsel bir çalışmada; yeni kullanılan tek bir ilacın eskiden kullanılan dört ilaçlı kombinasyondan hem daha etkili olduğunu, hem de daha az yan etkisi görüldüğü ortaya çıkmıştır. Bu yöntemlerde enfeksiyon görülme oranı ile saç dökülmesi daha azken, tedavinin etkisi daha fazladır. Kemoterapi de antikor ilaçları ile kombine edilmektedir. Antikorlar da tümör hücrelerindeki bazı proteinleri algılayıp, direkt olarak tümör hücrelerinin üstüne yapışmakta ve kemoterapinin etkisini artırmaktadır. İkinci gruptaki agresif lenfomalarda tanı konur konmaz tedavi başlatılmalıdır. Aksi takdirde hastalık hızla ilerlemekte, vücutta büyük hasara ve ölüme yol açabilmektedir. Bu hastalıklarda temel amaç, hastalığı tamamen yok etmek ve nüksetmemesini sağlamaktır. T hücreli lenfomaların tedavi imkanları B hücrelilerden genellikle daha kötüdür. Bu lenfomalarda Alman ve İskandinav ülkelerinde yapılan çalışmalara göre, verilen kemoterapiye özel bir ilaç grubu eklendiğinde tedavinin başarı şansı artmaktadır. Üçüncü gruptaki Burkitt ve lenfoblastik lenfomalarda tedavi imkanları çok ilerlemiş durumdadır. Bu lenfomalar basit tedavilerle genellikle yok edilememekte fakat çeşitli kemoretapi yöntemleriyle başarılı sonuçlar alınabilmektedir.