Genel SağlıkHABERLER

KARIN BÖLGESİNDEKİ YAĞLANMALARA DİKKAT EDİN

Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte fazla kilolar, vücuttaki yağlanmalar da daha fazla gündeme gelmeye başladı. Özellikle karın bölgesinde yağlanmalar dış görünüşteki değişikliğin yanı sıra ileri de Diyabet ve Hipertansiyon gibi rahatsızlıklara da neden olabiliyor. Amerikan Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Bölümü Sorumlusu Diyetisyen Ayşe Korkmaz karın bölgesi yağlanmaları ve açlık hissinin kontrol altına alınmasıyla ilgili bilgi veriyor.

Bireylerin kilo almalarının altında birçok neden yapmaktadır. Genetik yatkınlık, düzensiz beslenme alışkanlığı ve buna bağlı olarak hazır gıda tüketiminin fazla olması, fiziksel aktivite azlığı gibi nedenler ilk akla gelenler arasındadır.

Kişi kilo aldığında yağlanmanın hangi bölgede olması vücut yapısı ile bağlantılıdır. İki adet vücut tipi vardır. Belden aşağı kısım geniş ise armut tipi vücut yapısı, üst kısmı geniş ise elma tip vücut yapısı olarak adlandırılmaktadır.

Bir de önemli olan özellikle karın bölgesi yağlanmalarıdır. Bu durum ileri de Diyabet, Hipertansiyon gibi bazı hastalıklara da davetiye çıkarmaktadır. Hatta bu durum birçok hastalığında göstergesi olabilmektedir. Örneğin, insülin direnci, metabolik sendrom gibi.

Burada önemli kişi kilo almaya başladığında ne yaptığı önemlidir. Kişi, kendine özel bir beslenme planı ile aldığı fazla kilolardan kurtulmayı tercih etmelidir. Böylece hem sağlıklı beslenmeyi öğrenecek hem de yağlanma hangi bölgede ise o bölgeden kilo/ yağ kaybı sağlayacaktır. Çünkü önemli olan diyet ile sadece kilo kaybı değil yağ kitlesinden de kayıp sağlamaktır.

Açlık hissinizi kontrol altına alın

Zaman zaman daha sofradan kalkarken acıktığınızı hissettiğiniz oldu mu? Hatta ‘Yoksa midemde bir sorun mu var?’ dediğinizi duyar gibiyiz. Kendinizi suçlamadan önce öğünlerinizde tükettiğiniz yiyecek ve içecekleri gözden geçirmenizde yarar var. Vücudumuzun besin alımımızı kontrol eden mekanizma beynimizde, hipotalamus adı verilen bir bölgedir. Hipotalamus da iki bölgeye ayrılmaktadır. Bir tanesi açlık merkezi, bir tanesi de tokluk merkezidir. Bu bölgelerden salgılanan hormonlar, kişilerde besin alımını artırmak ya da azaltmak şeklinde etki göstermektedir.

Örneğin:

Norepinefrin: Protein alımını azaltır, karbonhidrat alımını artırır.

Dopamin: Karbonhidrat alımını azaltır.

İnsülin: Besin alımını artırır.

Glukagon: Besin alımını azaltır vb.

Aynı zamanda stres anında iştah artıran hormonların salgılanmasında da artış olmakta ve bununla birlikte besin alımı da artmaktadır.

Genel olarak besin alımı ile ilgili olarak beynimizde meydana gelen olaylar bu şekildedir. Bununla birlikte besinlerin içerisinde bulunan bazı maddelerin de kişilerde tokluk hissi yarattığını söylemek yukarıdaki bilgiler doğrultusunda daha doğru bir ifade şekli olacaktır.

Besinlerin içinde tokluk yaratan etkilerini,

Posa içeriği
Yağ içeriği
Besinlerin glisemik indeksi(cevapları) şeklinde sınıflamak mümkündür. Bu etkilerin nasıl olduğunu tek tek incelemek gerekirse;

1-Besinlerin posa (lif) içeriği

Posayı, besinlerin bağırsaklar tarafından sindirilemeyen kısmı olarak tanımlamak mümkündür. Suda çözünürlük yönünden; çözünür posa ve çözünmeyen posa diye ikiye ayrılır. Tahıllar, taze sebze ve meyveler, kurubaklagiller posadan zengin besinler arasında sayılmaktadır. Diyette posa alımının artırılmasının besin alımını azaltma yönünde etki gösterdiği söylenmektedir. Posanın sindirilmesi ve vücuttan atılması daha uzun sürede olduğu için kişide daha uzun bir süre tokluk hissi yaratmaktadır. Tabii ki burada unutulmaması gereken bir nokta ise kişinin posadan zengin bir beslenme uygulamasına engel olabilecek herhangi bir sağlık sorununun olmamasıdır. Örnek olarak; ishal, ülseratif kolit vb.

2- Besinlerin yağ içerikleri

Yağlar vücudumuzun en ekonomik enerji kaynağıdır. Enerji ihtiyacımızın ortalama olarak %25 – 30’unu karşılamaktadırlar. Aynı zamanda yapısı nedeni ile kişide tokluk hissi yaratırlar. Yağ içeriği yüksek besinle arasında, yağlı tohumlar (fındık, fıstık gibi), sıvı ve katı yağlar, tam yağlı et, tahin, helva, susam gibi besinler sayılabilir.

Ancak unutulmamalıdır ki fazla yağlı besin tüketimi beraberinde bazı hastalıkları getirmektedir. Kalp ve damar hastalığı, şişmanlık gibi… Bu nedenle yağ içeriği yüksek olan besinler tüketilirken dikkat edilmelidir.

3-Besinlerin glisemik indeksi

Glisemik İndeks (G.İ.); besinlerin yenildikten sonra gösterdikleri glikoz yanıtın (kan şekeri üzerindeki etkisi) beyaz ekmeğe göre değerlendirilmesidir. Beyaz ekmek standart 100 olarak kabul edilir. Diğer besinlerin değerleri buna göre değerlendirilir. Bir hesaplama sonucunda düşük puanda olan besinlerin glisemik indeksi düşük demektir. Yani kişinin kan şekerini daha az etkilemekte ve bu nedenle daha az besin alınmasını sağlamakta ve kişide tokluk hissi yaratmaktadır. Posa oranı yüksek olan besinlerin glisemik indeksi düşüktür. Bu nedenle bu besinler daha uzun süre tokluk hissi yaratmaktadırlar. Basit karbonhidrat olarak adlandırılan bal, reçel, pekmez, şeker gibi besinlerin G.İ.’i yüksek olduğu için kana çabuk karışmakta ve daha sonra tekrar kişide açlık hissi uyandırmaktadır.

Amerikan Hastanesi
Beslenme ve Diyet Bölümü Sorumlusu
Diyetisyen Ayşe Korkmaz