Genel SağlıkHABERLER

PANİK HASTALIĞINA DİKKAT

Depresyondan sonra en yaygın görülen psikiyatrik sendrom olarak nitelendirilen panik atak hem özel yaşamı hem de sosyal yaşamı olumsuz etkiliyor.

Son yıllarda artış var

Group Florence Nightingale Hastaneleri Psikiyatri Merkezi Sorumlusu Doç. Dr. Tarık Yılmaz, “Aniden başlayan, zaman zaman tekrarlayan yoğun sıkıntı ve korku nöbetleri pani atak hastalığının belirtisidir” dedi.

Özellikle ülkemizin yaşadığı deprem felaketinin ardından panik atağı son yıllarda daha sıkça duymaya başladıklarını belirten Doç. Dr. Tarık Yılmaz, panik atağı tarif etti:

“Panik atak çağımızın hastalığı, giderek yaygınlaşan bir hastalık. Modern toplumun bizde yol açtığı stresler, gerginlikler, yaşamın karmaşıklaşması panik atağa zemin hazırlıyor. Ülkemizde panik atağın artışından bahsedebiliriz. Zira son yıllarda yaşadığımız deprem felaketleri bir psikolojik travma olarak panik atak riskini artırdı. Panik atak nasıl başlıyor? Panik atak ani başlar, ortada herhangi bir sebep yokken başlar. Her yerde ortaya çıkabilir. Kişiler ani bir çarpıntı, baş dönmesi, baş ağrısı, dizlerinin bağı çözülmesi gibi şikayetler, çeşitli şikayetler tarif ederler. Bunun neticesinde de bayılmaktan korkarlar, ölüm korkusu olabilir, hatta delirmekten dahi korkarlar. Kendi bedenleri üstünde kontrolü kaybetmekten çekinirler. Bu çok ağır bir durumdur, tarif eden, yaşayan insanlar “bunu kimse anlayamaz” hatta bazı kimseler “üzerimden kamyon geçmiş gibi oldu” diye tarif ederler.”

RİSK FAKTÖRLERİ

Risk faktörlerinden birisinin toplumsal felaketler olduğuna değinen Doç. Dr. Tarık Yılmaz, diğer risk faktörlerini şöyle açıkladı: “Aslında birçok insan panik atak geçirme riskiyle karşı karşıya. Özellikle yoğun stres altında bulunan kimseler. Günlük yaşantılarında stresle baş etmekte zorlanan kimseler, aceleci insanlar, bir an önce her şeyin çok iyi bir şekilde yapılmasını isteyen insanlar, günlük yaşantılarında çeşitli iş yaşantısında, ev yaşantısında, aile yaşantısında yoğun stresler yaşayan insanlar daha fazla risk altında. Bunun yanında çeşitli fiziksel hastalıklar da bu riskleri artırıyor.”

Hastaların en ufak bir kalp çarpıntısıyla bile öleceğini sandığı panik atak ile ilgili olarak Doç. Dr. Tarık Yılmaz, şöyle devam etti: “Panik atak sırasında kişi kalp çarpıntısı olduğu için kalp krizi geçiriyorum diye düşünür. Öyle olduğuna inanır. Başında uyuşma olan kimse, baş ağrısı olan kimse tansiyonum yükseldi, felç olacağım diye düşünür. Çok ağır bir hasta, yani bayılacağım, öleceğim korkuları olduğu için bir an önce yardım almak isterler, hastanelere koşarlar, çeşitli araştırmalarda bir yıldan fazla olan panik ataklarda hastaneye başvurma oranı bu süre içerisinde 10 ila 20 arasında bulunmuş. En yakın doktora başvururlar. Zaman içerisinde eve tansiyon aletleri alınır. Sürekli irtibat halinde doktorlar olur, aile doktorları olur, panik atak geldi ya da gelecek diye korktukları için yardım alma isteğinde bulunurlar. Zaman içerisinde bu korkudan dolayı hastalar yalnız başlarına sokağa çıkamazlar.”

Herhangi bir acil duruma karşı hastane bahçesinde oturan hasta öykülerinde söz edildiğini belirten Doç. Dr. Tarık Yılmaz, şunları söyledi: “Çünkü uzaktan hastane belirdiği anda bile panik atakları geçen hastalar var. Doktor bir şey söylemeden bile geçen panik atakları var. Bizim agorofobi dediğimiz, eskiden meydan korkusu, açık alan korkusu, ama şimdi artık panik atakla beraber çok sık görüldüğü için biraz daha anlamış değişen durum, bir fobi ortaya çıkar. Kalabalık yerlerde bulunmaktan korkarlar hastalarımız. Yalnız başlarına sokağa çıkmakta, hatta yalnız evde kalmaktan bile çekinebilirler. ”

Psikolojik bozuklukların da eşlik ettiğine değinen Doç. Dr. Tarık Yılmaz, şöyle açıkladı: “Bu bir kaygı bozukluğudur. O nedenle o kimseler stres açısından daha verimsiz yaşarlar. Çünkü her an kötü bir şey olacakmış gibi düşünürler ama o kötü şeyler düşündükleri sıklıkla da olmaz, herkesin başına ne kadar kötü şey geliyorsa o kadar olur. O nedenle tabi hastalık hastalığı dediğimiz ya da kaygı bozukluğu gibi durumlarda panik atak ortaya çıkma riski oldukça yüksektir. ”

TANI

Doç. Dr. Tarık Yılmaz, tanının nasıl koyulduğunu açıkladı: “Hastalık ani başlar, birkaç dakikadan bir saate kadar sürer, ataklar halindedir. Bu ataklar sırasında çeşitli bedensel şikayetler vardır. Baş dönmesi, çarpıntı, başta uyuşma hissi, dizlerin bağı çözülmesi gibi yorgunuk izleri, çeşitli uyuşmalar ve bunların yanında bayılma korkusu, ölüm korkusu, delirme korkusu, kontrolü kaybetme korkusu.. Bu belirtilerden 4 tanesinin beraber olduğu ataklara bakarız. Buna panik atak deriz. Panik atağın tedavi edilme ihtiyacı da, kişi eğer panik atak gelecek diye korkmaya başlarsa yani buna eşlik eden korkulan korku ortaya çıkmaya başlarsa artık panik bozukluktan bahsetmeye başlarız belli bir süre sonra.”

Psikoterapi artı ilaç tedavisi gerektiğine değinen Doç. Dr. Tarık Yılmaz, hastalığın tekrarlama riski ile ilgili olarak şunları söyledi: “Panik atak tedavisi konusunda bazı tartışmalar var. Panik atağın en etkili tedavisi psikoterapi artı ilaç tedavisidir. Sadece ilaç tedavisi etkilidir ancak etki oranı sıkıntısından birtakım endişeler vardır. Ve hastalığın tekrarlama riski çok daha yüksektir. ”

PANİK ATAK HASTALIĞIYLA YAŞAMAK

Doç. Dr. Tarık Yılmaz, panik atak hastalığıyla yaşamak zorunda olan insanlarla ilgili olarak şunları söyledi: “Panik atağın yüzde 90’ların üzerinde tedavisi mümkün. Bu nedenle tedavisi mümkün bir rahatsızlıkla birlikte yaşamak zorunda değiliz. Tedavi edilemeyen rahatsızlıklarla birlikte yaşamak zorundayız. Buradaki sorun şurdan kaynaklanıyor; panik atağın nasıl durdurulması gerektiği öğrenilmeli. Biz onlara panik atağı nasıl durduracaklarını öğretiyoruz. Bir örnek vermem gerekirse, kişinin çarpıntısı ortaya çıkıyor. Çarpıntısı olan kişi kalp krizi geçirdiğine inanıyor panik atak sırasında. Panik atak sırasında kalp krizi geçirdiğine inandığı için her kalp krizi geçiren insan gibi korkmaya başlıyor. Bedenin korkuya verdiği reaksiyonlar var. Tansiyon yükseliyor, kalp çarpıntısı ortaya çıkıyor. Sıcak soğuk terleme ortaya çıkabiliyor, bedende kasılmalar ortaya çıkabiliyor. Korkudan dolayı çarpıntısı artan kişi bu defa kalp krizi geçirme düşüncesine daha çok inanmaya başlıyor. Kalp krizi geçirdiğine inancı arttıkça korku artıyor, korku arttıkça çarpıntı artıyor ve bir kısır döngü oluşuyor. Panik atak bu kısır döngünün ta kendisidir. Bu modelde biz hastalarımıza panik atağı nasıl durduracaklarını, yani bu kısır döngüyü nasıl durduracaklarını öğretiriz. Bu tedaviyi ilaçlarla desteklemek tedavinin başarısını artırır. İlaç tedavisiyle durdurulan panik ataklarda bir süre sonra ilaca rağmen ortaya çıkan panik ataklarda ilaç etkisiz kalmaya başlıyor. Çünkü hasta, ben ilaca rağmen tekrar panik atağı yaşamaya başladım diye telaşa kapılıyor ve korkusu artıyor ve nedenle ikinci atak genellikle daha ağır oluyor.”

Açık alanlarda panik atak yaşayan yaşayan kişiye ya da yanında bulunan yakınlarına Doç. Dr. Tarık Yılmaz, şu önerilerde bulundu: “Bu terapi çerçevesinde hastaların panik atağı nasıl durduracaklarını öğrenmeleri gerekiyor. Hastamız bir süre sonra açık alanda panik atak yaşamaya başladığında da bunu erken dönemde farkediyor ve öğrendiği teknikleri uygulamaya başlıyor. Bu şekilde de panik atağı durdurma imkanı ortaya çıkıyor.”

Tedavide kullanılan ilaçlarla ilgili olarak ise Doç. Dr. Tarık Yılmaz, şunları söyledi: “Panik atak tedavisinde iki ana grup ilaçtan yararlanmak mümkün. Antidepresanlar ve benzodiyazepinler dediğimiz grup. Benzodiyazepinler grubunda alışkanlık yapan ilaçlar vardır. Bu ilaçları mümkün olduğu kadar kısa sürelerde ve düzenli kullanmamak gerekiyor. Aslında iki ila 4 haftadan itibaren kullanılan benzodiyazepinler alışkanlık yapabilirler. Ancak antidepresanlarda böyle bir alışkanlık söz konusu değildir. Sadece kesilme belirtisi yapabilirler.”

STRESİ KONTROL ALTINA ALMA

Panik atakta stres yönetiminin yapılamamasının önemli bir faktör olduğunu söyleyen Doç. Dr. Tarık Yılmaz, panik atak geçiren kişilerin hayatlarındaki stresi nasıl kontrol altına alabileceklerini açıkladı: “Panik atak sırasında insanların bedenlerine olan dikkatleri artmıştır, gergindirler ve bedenlerinde olan değişiklikleri çok olumsuz şekillerde yorumlarlar. Yani çarpıntının birçok sebebi varken kişi bunu kalp krizi belirtisi olarak görür ya da baş ağrısını felç olacağım diye düşünür. Halbuki basit bir baş ağrısıdır bu. Zaten kişi stres altında olduğu için gerginlikten dolayı ortaya çıkan bir başağrısıdır. Bu nedenle biz üç aşamada yardımcı oluruz. Bir; dikkati yönlendirme, yani bedenden dikkati uzaklaştırma. İki; en olumsuz düşünce yerine realist düşünceler. Üçüncüsü de; gevşeme ve nefes teknikleri gösterisi bu tedavi çerçevesi içerisinde. Bu tedavi yaklaşık 4 ila 10 seans arasındadır. Panik atağın tedavisi çok uzun süren, uzun yıllar süren bir tedavi değildir. Dediğim gibi de yüzde 90’ların üzerinde başarımız var. Onun için panik atakla birlikte yaşamak gerekli değil. Onu modern toplumun getirdiği streslere paralel olarak çağdaş yöntemlerle tedavi edebiliriz.”