Genel SağlıkHABERLER

KANSERDE HAYAT KURTARAN ERKEN TANI PROGRAMLARI

Kolon, Prostat, Rahimağzı ve Meme Kanseri…

Kanser, tüm dünyada kardiyovasküler hastalıklardan sonra görülme sıklığı açısından 2. sırada yer alan ciddi bir sağlık problemi. Dünyada 25 milyon kişi kanserle yaşıyor ve her yıl yaklaşık 10 milyon kişi kansere yakalanıyor. Bu hastaların 7.5 – 8 milyonu da hayatını kaybediyor. Ancak bazı kanser türleri var ki tarama testleri ile erken dönemde tespit edildiğinde tümüyle tedavi edilebiliyor, hatta önlenebiliyor.

KOLON KANSERİ

International Hospital’den Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Faruk Aykan, kolon (kalınbağırsak) kanserinin gelişmiş batı ülkelerinde tüm kanserler arasında görülme sıklığı açısından 3. sırada yer aldığını belirtiyor. Her yıl dünyada 1 milyon, ülkemizde de 6 bin kişi kolon kanserine yakalanıyor. Bu hastaların yaklaşık olarak yarısı da yaşamlarını yitiriyor. Erkek ve kadında eşit oranda görülen bu hastalık kolay belirti vermediği için genellikle geç evrelerde tespit ediliyor. Oysa kolon kanseri geç kalındığında ciddi sonuçlar doğurmasına karşın tarama testleri ile önlenebilir veya tedavi edilebilir bir hastalık.

ÖNLEMEK VE ERKEN TANI İÇİN…

Hastalık genellikle poliplerin yıllar içinde büyüyerek kansere dönüşmesi ile oluşuyor. Bu nedenle kolon kanseri taramaları iki amaçla yapılıyor: Birincisi kalın bağırsakta yer alan polipleri henüz kansere dönüşmeden tespit edip, ortadan kaldırmak. İkincisi ise polipler kansere dönüşmüşse erken evresinde, yani başka bir organa yayılmadan yakalayıp, cerrahi yöntemle ortadan kaldırmak.

Kolonoskopi: 50 yaşından itibaren kolonoskopi yaptırılması ve bu işlemin 5 yılda bir tekrar edilmesi gerekiyor. Kolonoskopi, kalın bağırsağın tümünün incelenmesini sağlayan bir yöntem. Polip tespit edildiği takdirde çıkarılıyor ve incelenmek üzere patolojiye gönderiliyor.

Rektosigmoidoskopi: Kolon kanserinin en sık görüldüğü bölge kalın bağırsağın alt kısmı olduğu için ‘kolonoskopi’ yerine her 5 yılda bir ‘rektosigmoidoskopi’ yöntemi de yaptırılabilir. Ancak bu durumda rektosigmoidoskopi’ye ek olarak kolonoskopinin her 10 yılda bir tekrar edilmesi öneriliyor. Birinci derece akrabasında kolon kanseri hikayesi olan kişilerin ise kolonoskopi taramasına kanserin en erken görüldüğü yaştan 10 yıl önce başlaması gerekiyor. Örneğin ailesinde bu hastalığa 40 yaşında yakalanılmışsa, bu durumda kolonoskopi taramasına 30 yaşından itibaren başlanmalı.

Dışkıda gizli kan testi: Yine 50 yaşından itibaren, dışkıda görülmeyecek kadar az miktardaki kanamanın bazı testlerle saptanmasını amaçlayan “dışkıda kan testini” yaptırmalı. Bu test her yıl düzenli olarak tekrar edilmeli. Dışkıda kan tespit edildiği takdirde kolonoskopi tekrarlanıyor ve tümör saptanırsa biyopsi alınıyor.

PROSTAT KANSERİ

Prostat kanseri erkeklerde akciğer kanserinden sonra en sık görülen kanser türü. Yaklaşık her 10 erkekten birinde yaşam boyu prostat kanseri görülme riski mevcut. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Faruk Aykan, genellikle hiçbir belirti vermeden sinsi ilerlediği için prostat kanserininin çoğunlukla ileri dönemlerde teşhis edildiğini söylüyor. Hastalık yavaş ilerlediğinden dolayı hasta yaşam kalitesi bozulmadan ömrünü tamamlayabiliyor. Ancak yine de erken tanı prostat kanserinin tamamen tedavi edilebilmesinde ‘anahtar’ rol üstleniyor.

ERKEN TANI İÇİN…

PSA testi: 50 yaşından itibaren her erkek düzenli olarak yılda bir kez PSA testi yaptırmalı. Ailesinde prostat kanseri olanlar bu teste 40 yaşından itibaren başlamalı. PSA değerinin yüksek çıkması, mutlaka kanser varlığına işaret etmiyor, çünkü bir enfeksiyon varlığı da bu değeri yükseltebiliyor. PSA testinde 4 değeri üst sınır olarak kabul ediliyor. Ancak bir yıl içinde anlamlı bir yükselme, bu rakama ulaşılmamışsa bile yine risk olarak görülüyor ve biyopsiye başvuruluyor.

Rektal muayene: Yine 50 yaşından itibaren her erkeğin yılda bir kez rektal muayene yaptırması, hastalığın erken teşhis edilmesinde son derece önemli bir rol oynuyor. PSA değeri yüksekse ve parmakla rektal muayenede şüphe varsa, biyopsi isteniyor.

İNMEMİŞ TESTİSE DİKKAT!

Çocuklarda inmemiş testis ciddi bir sağlık sorunu ve ilerleyen yıllarda testis kanserine yol açabiliyor. Bu nedenle, tarama testlerinde bugüne kadar gündeme gelmese de, inmemiş testisler tedavi ile yerlerine alındıktan sonra yılda bir ultrason ile takip edilmesi öneriliyor.

RAHİM AĞZI KANSERİ

Tüm dünyada her yıl 240 bin kadın rahim ağzı kanseri yüzünden yaşamını yitiriyor. Ülkemizde ise rahim ağzı kanserinin görülme sıklığı 100 binde 13 – 14 gibi düşük oranda seyrediyor. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; 2020 yılında, Türkiye’de dahil, gelişmekte olan ülkelerde rahim ağzı kanserlerinde yüzde 40’lık bir artış olacak. Bu öngörüye gerekçe olarak; seksüel yaşama giderek daha erken yaşta başlanması ve çok eşliliğe doğru eğilimin artması gösteriliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı (jinekolojik Onkoloji) Prof. Dr. Fuat Demirkıran, rahim ağzı kanserine cinsel temasla bulaşan Human Papilloma Virüsü’nün neden olduğunu belirterek, “HPV enfeksiyonu tek başına rahim ağzı kanseri yapmıyor ama bu virüs yoksa rahim ağzı kanseri de oluşmuyor. Bu virüsle enfekte olmuş hastada genetik yatkınlık, sigara veya diğer risk faktörleri varsa, kanser gelişme riski yükseliyor” diyor. Rahim ağzı kanseri jinekolojik tümörler arasında sağlıklı kadınlarda yapılan düzenli tarama ile önlenebilen tek kanser türü. Çünkü, rahim ağzındaki hücresel değişimlerin kansere dönüşmesi genellikle 10 – 15 yılı buluyor. Bu da düzenli olarak yapılan Pap Smear Testi ile rahim ağzındaki hücresel değişimlerin tespit edilmesini sağlıyor. Bu hücrelerin kanserleşmeden tedavi edilmesi sayesinde de tam iyileşme mümkün olabiliyor. Pap Smear Testi sayesinde 1940’lı yıllardan günümüze baktığımızda rahim ağzı kanserinin görülme sıklığının yüzde 80 – 85 oranında azaldığı belirtiliyor.

ÖNLEMEK VE ERKEN TANI İÇİN…

PAP SMEAR TESTİ: PAP Smear tarama testinin iki amacı var: Birincisi kanser öncüsü hücresel değişimleri tespit etmek. Bu sayede, rahim ağzındaki hücre değişimlerinin olduğu bölge cerrahi müdahale ile alınıyor ve hastalık kansere dönüşmeden önlenmiş oluyor. İkincisi ise rahim ağzı kanseri oluşmuşsa, hastalığı erken evrede tespit edip, hastalığın tedavi edilebilmesini sağlamak. Pap Smear Testi seksüel yaşama 20 yaşından sonra başlanmışsa hemen, 18 yaşından önce başlanmışsa ilişkiye girdikten 3 yıl sonra yaptırılmalı. Her yıl düzenli olarak tekrarlanmalı ve 3 testten negatif sonuç alınırsa, takip eden yıllarda testin 1.5 – 2 yılda bir tekrar edilmesi yeterli geliyor.

Human Papilloma Virüsü aşısı: Human Papilloma Virüsü’nün yol açtığı enfeksiyonları, bu sayede de rahim ağzı kanserinin yüzde 75 – 80’ini aşı ile önlemek mümkün. Tüm aşılarda olduğu gibi HPV aşısının da hastalığa yakalanmadan önce yapılması gerekiyor. 3 doz olarak uygulanan aşının maksimum fayda sağlayabilmesi için seksüel yaşam başlamadan önce yapılması gerekiyor. Önerilen yaş aralığı 12 – 13 olsa da, tüm dünyada cinsel yaşama bakılmaksızın 12 – 26 yaş grubuna uygulanıyor. Ancak rahim ağzı kanseri aşısı yaptıran kadınların düzenli Pap Smear testini yaptırmaya devam etmeleri şart, çünkü aşılar başta tip 16 ve 18 olmak üzere 4-5 tipe karşı koruma sağlıyor. Bu nedenle diğer tipler ile ilişkili kanserleri önlemek için Pap Smear kontrollerinin devam etmesi gerekiyor.

MEME KANSERİ

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı (Jinekolojik Onkoloji) Prof. Dr. Fuat Demirkıran, meme kanserinin kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olduğuna dikkat çekiyor. Yaşa göre değişmekle birlikte her 100 bin kadından 100-150’si bu hastalıkla tanışıyor. Yaş ilerledikçe risk de artıyor. Öyle ki bu sayı 50 – 60 yaşlarındaki kadınlarda 300’e kadar yükseliyor. Dolayısıyla “Ben yaşlandım, bundan sonra bir şey olmaz” diyerek belirli aralıklarla yapılması gereken tarama yöntemlerinden vazgeçmemek gerekiyor. Meme kanserinde tedavinin başarısı ise çok erken dönemde tanı konulduğu takdirde, yüzde 100’e yaklaşıyor.

ERKEN TANI İÇİN…

KENDİ KENDİNE MUAYENE: 20 yaş üzerindeki her kadın, memelerini ayna önünde ayda bir kez muayene etmeli. Bu muayeneyi adet başlangıcından 5-7 gün sonra, yani hormon etkisinin en az olduğu dönemde yapmalı. Eğer meme dokusunda veya başında bir değişiklik fark ederse, hemen bu konuda uzmanlaşmış bir doktora başvurmalı.

MAMOGRAFİK TARAMA: Mamografi birçok hastadaki meme tümörünü daha belirtiler ortaya çıkmadan veya elle fark edilmeden saptayabiliyor. Ayrıca memedeki küçük kireçlenme kümelerini de gösterebiliyor. ‘Mikrokalsifikasyon’ denilen bu kireçlenmelerin çoğu iyi huylu olsalar da, kanserin erken habercisi olabiliyor. Üstelik mamografi tetkikinde artık çok düşük düzeyde radyasyon kullanılıyor. Bu nedenle her kadın risk faktörüne sahip değilse, mamografi taramasına 40 yaşında başlamalı. Birinci veya ikinci derece akrabalarında meme kanseri hikayesi varlığı gibi risk faktörüne sahip olanlar ise ilk mamografi taramalarını 35 yaşında yaptırmalı. Taramanın hangi sıklıkta yapılması gerektiği tıp dünyasında tartışılmakla birlikte, 70 yaşına kadar, 1 – 1.5 yılda bir yapılmasının yararlı olduğuna dair görüşler ağır basıyor. 70 yaşından sonra ise bu taramanın sonlandırılması öneriliyor.

HEKİM MUAYENESİ: Özellikle 40 yaş ve üzerindeki kadınlara, jinekologları tarafından, yılda bir kez, jinekoloji muayenelerinin yanı sıra meme muayenesi de yapılmalı.

Ultrason bir tarama yöntemi değildir!

Halk arasında ultrasonun ‘tarama’ yöntemi olduğuna dair yanlış bir kanı var. Bu nedenle kadınlar “Mamografinin çekimi can yakıyor, radyasyon da alıyorum. Bu yüzden ultrasonu tercih edeyim” diyerek hekimlerinden ultrason taraması istiyorlar. Oysa sanılanın aksine ultrason tarama yöntemi değil, mamografiye ek yarar sağlayan bir araştırma yöntemi.