Genel SağlıkHABERLER

GARİPOĞLU CİNAYETİNE PSİKOLOG YAKLAŞIMI

Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir, Cem Garipoğlu cinayeti ile ilgili ‘dışarıdan gözlenenlere’ psikolojik yorumlar getirdi:

Cem Garipoğlu böyle bir cinayeti nasıl bir ruh hali içinde işlemiş olabilir?

-Bir insanı öldürürken, onu bir ‘insan’ olarak değil, bir obje/nesne olarak görerek cinayet işlersiniz. Bir insanı ‘obje’ olarak görebilmek, ‘beni kışkırttı ve birden gözüm döndü’ gibi anlık öfke patlamaları ile açıklanamaz. İnsanın ‘insan’ olarak değerli olduğu, onun hiçbir koşulda (doğrudan size saldırdığında kendini koruma koşulu hariç) ona zarar verilemeyeceği öğretisi verilmeden büyüyen bir çocuk, aniden öfkelense bile kendisini tutabilir. Öfkelendiği anda dışarı çıkabilir.

Hangi koşullarda büyüyen çocuklar, bir insanı obje gibi görebilir?

-Bu, o ailedeki ‘insan hayatının değerli olduğu’ gibi konular yerine, ‘güç’ duygusunun ön planda olduğunu düşündürebilir. Yani ‘maddi güç ile her şeyi elde edebiliriz’, ‘bizim iyi bir soyadımız var, sende bu imparatorluğun bir parçasısın’… gibi bakış açıları doğrudan veya dolaylı olarak, çocuğun ‘adalet’ kavramını çarpıklaştırabilir. ‘Ben tüm-güçlüyüm, istediğim her şeyi elde edebilirim. Benim olan, tamamen bana aittir. Ancak ben onu istemezsem, gidebilir’ gibi bir bakış açısı, duygusal ilişkilerinde de oluşabilir. Bu bakış açısı için çok varlıklı bir aile olmak gerekmiyor; çok farklı sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde, özellikle erkek çocuk, kendi ‘imparatorluk’larının veliahdı’ olarak görülebiliyor. Bu koşullarda büyüyen çocuk, duygusal bağı olan/olmasını istediği kadın için ‘o benim!’ diyor. O benim oyuncağım, sevgi-nefret nesnem… ama benim! Kendisinden ayrılan, boşanmış eski karısını öldürebiliyor, bu şekilde ona sahip olma halini sürdürdüğü gibi çarpık bir algıya sahip.

Bir imparatorluğun veliahdı olarak büyütülen çocuk, özgüven patlaması mı yaşıyor?

Çocuksu bir özgüven patlaması, yetişkin düzeyde bir özgüvenden söz edemeyiz böyle bir durumda. Küçük bir çocuğun ‘tüm-güçlülük fantezileri’ vardır. Ancak büyürken, en ve tek önemli olanın kendisi olmadığını, ‘diğerleri’ olduğunu öğrenmesi gerekiyor. Her arzusu gerçekleşmeyecek, bazı konularda hayal kırıklığı yaşayacak, diğerlerinin hayatının kıymetli olduğunu öğrenecek. Aslında her istediğini elde eden veliaht çocuk da, nesneleştirilir. Olumlu meziyetleri için değil, o ailenin şanını yürütecek kanı taşıdığı için kıymetlidir, bu da nesneleştirmek. Ancak, özgüveni aşırı şişirilmiş bir çocuk kadar, varlığına ‘hiç kıymet verilmemiş’ bir çocuk da ‘var olduğunu hissetmek’ için insana/canlılara zarar verebilir.

Garipoğlu ailesinin Cem Garipoğlu’nu koruma şeklini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cem Garipoğlu, 17 yaşında. Bir psikolog olarak, 18 de olsaydı, onun cezasını çekerken, devlet tarafından koruma altında olması, cezaevinde olduğu süreçte ‘rehabilitasyon’a tabi tutulması gerektiğini söyleyecektim. Ancak ailesinin onu koruma şekli, insan hayatını sona erdirmenin önemi konusunda zafiyet yaşadıklarını düşündürüyor. Şu andan itibaren Cem’in hapishaneden 5-6 yıl erken çıkartmaya çalışırken, çıktıktan sonraki tüm hayatını karartıyorlar. Bu, yanlış bir problem çözme yöntemi. Cem’in, bir insanı öldürmüş olmasına rağmen, bundan sonrasında adaletli olma, yani suçu ayrıntılarıyla anlatma ve gerçek cezasını çekme konusunda doğru yönlendirilmediği izlenimindeyim. Söz konusu olan, ‘az sermaye ile fazla kazanç sağlama’, yani objelere dayanan ticari bir kazanç değil. İnsan hayatı söz konusu…

Bu konuya bu kadar ilgi gösterilmesi ile linç etme girişimleri benzer duyarlılıklar mı?

Cinayetlerle ilgili duyarlılığımız genel olarak artıyor. Ancak bu duyarlılık artışı, saldırganı/kurban’ın tarafından suçlu ilan edilen kişileri linç etme çabaları ile birlikte gidebiliyor. Linç etmek de, bir şiddet türü. ‘Ben bir insanın öldürülmesine karşı duyarlıyım, o yüzden de onu öldüreni öldürmek veya onun idam edilmesini istiyorum’, dediğinizde siz de ‘öldürme’ eylemini savunursunuz. Yani öldürmeyi, ‘bir sorunu çözme’, ‘bir suçluyu öldürerek cezalandırma’ yolu olarak kabul edersiniz. Zaten cinayet işleyen de böyle söylüyor; ‘namusumu kirletti, beni aldattı, onurumu çiğnedi, beni istemedi… onu cezalandırdım’ diyor.

Bir yandan Süreyya Karabulut’a yüklenen, onun para isteğini eleştirenler var…

İnsanlar, adalet duygularını sağlamak için, ‘bir karşı taraf’, ‘bunlar da şöyle ama’ diyebilecekleri sebepler arıyorlardı. Hatta ‘onlar da kızlarını korusalardı’ gibi söylemler çıktı. Neyse ki, tepki çekti bu söylemler. ‘Adil Dünyaya İnanç’ kavramına göre, kurban’ın da hataları olduğunu bulmaya çalışarak, ‘bak aslında o da suçlu, benim başıma böyle bir olay gelmeyecek çünkü ben böyle suçlar işlemiyorum’ diyor. Sanki bu olayın iki tarafı varmış gibi, Münevver ve ailesi ile ilgili bilgilerden bazıları, ‘diğer tarafın hataları’ olarak kodlanmaya çalışıldı. Duyarlılık düzeyimiz daha da arttıkça, insan hayatına ‘koşullara bağlı değer atfetme’ oranımız düşecek.

Süreyya Karabulut’un ölmüş de olsa kızını koruma çabasını nasıl yorumluyorsunuz?

‘Mükemmel Ol’, ‘Güçlü Ol’, ‘Diğerlerini Memnun Et’, ‘Daha Fazla Gayret Et’, ‘Acele Et’ gibi motivasyonlarımız var (Transaksiyonel Analiz’e göre). Dışarıdan gözlediğim kadarıyla Süreyya Bey, ‘daha fazla gayretli ol’ motivasyonuna sahip birisi gibi görünüyor. Çocuklarının sosyalleşmesi, eğitimleri için, ekmediği yerden biçmiş, maddi imkânlarını zorlamış, Kanada’ya göndermiş, kurslara göndermiş. Çocuklarının pek çok açıdan gelişmelerine, kendisini adamış gibi gözüküyor. Böyle bir babanın çocuğu bu şekilde öldürüldüğünde, hem baba olarak hem de bu kadar adanmışlığın böyle bir sonla bitmesi, onu öfkelendirir. O yüzden Süreyya Bey, üzüntüsünden de çok, öfkeli. Zaten hep daha fazlası için gayret etmiş biri, hayatını haklı olduğu bir davaya da adarken de tüm gayretini ortaya koyabilir. Durursa, üzüntüsüyle yüzleşmek zorunda kalır. Benim gözlediğim Süreyya Bey’in, o parayı hayır kuruluşu için istediğini düşünürdüm. Karşı tarafta ‘bu haksızlığın aracı’ olarak gördüğü ‘para’yı, sağlık ile ilgili bir kuruluşa vererek, faydaya dönüştürmeye çalışıyor. Yani yine ‘daha fazlası için gayret’ ediyor. Bunlar benim bir psikolog olarak gözlem ve yorumlarım. Onu ‘bir taraf’ olarak görüp suçlama eğilimimiz kadar, neden onun o parayı kendisi için istediğine bu kadar emin olduğumuz da önemli. Çoğunluk, paranın kaçınılmaz bir çeldirici olduğuna neredeyse emin. ‘Paranın her kapıyı açtığı’ inancı, bu güvensizlikle ilgili olabilir.

Sinem Demir, Klinik Psikolog
Medical Park Fatih Hastanesi