Genel SağlıkHABERLER

‘AŞK’ DEĞİL, ‘SAHİP OLMA’ CİNAYETLERİ

Medyaya yansımış ve ‘aşk cinayeti’ adı altında sevgili/eş tarafından diğer eş/sevgiliye yönelmiş 23 cinayet haberi, psikolojik ve psiko-sosyolojik açıdan değerlendirildi. ‘Reddedilmeye tahammülsüzlük’ ile ilişkili olan cinayetler ‘aşk’ ile değil; ‘sahip olma’ hissinin zedelenmesi ile tetikleniyor.

Cinayetlerin 15’i (%65) erkekten kadına ve/veya kadının gizli ilişkisine yönelmiş. Kadından kocasına/sevgilisine yönelmiş 8 cinayetin (%34) 2’sinde (%8) tetiği doğrudan çeken kadın iken, diğer 6 vakada (%26), cinayeti işleyen ağabeyine veya gizli ilişkisi olan kişiye ortak olmuş.

Erkeklerin işlediği cinayetler iki başlıkta toplanabiliyor: birlikte oldukları veya birlikte olmak istedikleri kişi tarafından ‘reddedilmeye tepki’ cinayetleri (%66) ve gizli bir ilişkisi olan eşi/sevgiliyi öldürme, yani

‘aldatılmaya tepki’ cinayetleri(%33). Aynı zamanda kendini öldürmüş veya öldürme girişiminde bulunmuş kişilere, sadece ‘reddedilme cinayeti işlemiş erkekler’ grubunda rastlanıyor. Reddedilmeye tepki olarak cinayet işlemiş erkeklerin yaş ortalaması 26-27. Yaş aralığı 18 ile 44 arasında değişiyor. ‘Aldatılmaya tepki’ olarak, sadece kadının öldürüldüğü durumlarda, resmi evlilik yok ve ‘gizli ilişki şüphesi’ var. Kadın ve gizli ilişkisi olan kişinin bir arada olduğu durumlarda ise, her iki taraf da koca tarafından öldürülmüş.

Kadının doğrudan veya dolaylı karıştığı ve sevgiliye/kocaya yönelik cinayetlerin sayısı 8 (%34).

Cinayetlerin 2’si doğrudan kadın (%24) tarafından, 4’ü kadının gizli ilişkisi (%50) tarafından, 1’i (%12) kadının gizli ilişkisi ile birlikte kadın tarafından, diğer 1’i ise (%12) kadının ağabeyince işlenmiş. Kadının tek başına işlediği (sadece 1 vakada ağabeyine azmettirdiği) 3 cinayetteki temalar: erkeğin başka bir kadınla evli olduğunu gizlemiş olması, erkeğin ilişkiyi bitirerek ailesinin istediği kızla evlenmeye yönelmesi ve daha önceden kendisinden ayrılmış kadından intikam almayı öne sürerek ilişkiyi devam ettirmek istememesi. Bu cinayetlerdeki kadının yaş ortalaması 17-18.

‘REDDEDİLME CİNAYETLERİ’

Erkeğin reddedilme sebebiyle kadını öldürdüğü cinayetler (%65) ile kadının erkeği benzer bir sebeplerle öldürdüğü cinayetler (%24) arasındaki farklılıklar; erkekte reddedilme hissinin, kadında ise yüz üstü bırakılma hissinin ön planda olması gibi gözüküyor. ‘Reddedilme’ cinayetlerinde erkek, daha önce hiç ilişkisi olmamış bir kadına da, uzun süredir birlikte olduğu ancak artık kendisini istemeyen kadına da öfkesini yöneltebiliyor. Uzun süreli (ortalama 3 yıllık) ilişkilerini bitirmiş ve eski sevgilileri tarafından öldürülmüş kadınlarda, ayrılırken eğitimleri/meslek hayatlarında gelişim çabasında oldukları, başka şehir/ülkeye gitme çabasında oldukları dikkat çekiyor. Erkekler, kadının akrabalarını da hedef alabiliyor.

Kadının, reddedilme sebebiyle erkeği öldürdüğü vakalara bakıldığında da, benzer değer yargılarının etkisi gözlenebiliyor. Burada da kadın, daha önce birlikte olduğu erkek onu ‘bıraktığında’ veya başka bir kadına yönelerek onu ‘yüz üstü bıraktığında’ cinayet işliyor. Yani, cinayet işleyen erkek ‘erk/güç duygusu kabul edilmediğinde’; kadın ise ‘erk/güç duygusu tarafından bir kenara bırakıldığında’ tetiği çekiyor.

Reddedilmeye aşırı hassasiyetin cinayetle sonuçlandığı vakalar psiko-sosyolojik açıdan değerlendirilirse, ‘güç/erk’ duygusundaki zedelenmenin ön planda olduğu öne sürülebilir. Burada değerlendirilmiş vakaların oranına bakıldığında, reddedilmeye daha hassas cinsiyetin erkekler olduğu görülüyor. Bu ‘güç/erk’ duygusu, erkek olmak ile ilgili değildir; kadınlar da bu güç’ün sahiplenicisi, besleyicisi olabilir. Bu duygunun hâkim olduğu bir ailede, erkek çocukta zirve yapan güç/erk duygusunu, ‘o oğlu doğuran’ annesi, ‘hanedanlığın kraliçesi’ olan babaanne gibi kadınlar, hatta o ‘soyadına’ ortak olan yakın akrabalar bile paylaşabilir.

Sadece fiziksel gücün hâkim olduğu (para gücü, ‘soy’ ve ‘isim’ gücü, mevki gücü, silah gücü, sahip olduğu nesnelerin yani ‘kadın’ının/toprağının namusu) aile/kültürlerde, bu güce dışarıdan bir tehdit oluştuğu hissedilirse, bu gücü yeniden sağlamak için aynı fiziksel araçlar devreye girer. Sadece fiziksel araçların güç/erk duygusunu beslemesi, insan (canlı) hayatını önemseyen duyguları, değer yargılarını devre dışı bırakır. ‘İnsan hayatı önemlidir, başkalarına zarar vererek hakkını arayamazsın’ gibi bir değer yargısı (süperego) ve bu yargıyla oluşan vicdan duygusu, sadece fiziksel güç/erk duygusundan beslenen bir birey/aile/kültürde körelir. Sadece kendi ‘hanedanlığının’ üyesi olarak gördüğü (veya bu hanedanlıktaki rolüne ‘fiziksel’ bir değer biçtiği) kişilerin isteklerini önemser. Ancak sadece fiziksel güç/erk duygusundan beslenen birey/aile/kültür, ‘samimi üzüntü’ hissi duyamaz; sadece ‘kendisinden’ olarak gördüklerine, çarpık bir şekilde vicdan/üzülme/merhamet duygusu geliştirebilir. ‘Kendisinden’ olarak gördüklerinin yıkıcılığını ve ‘diğerlerinin’ gördüğü zararı hafife alır, geçiştirir, görmezden gelir. Belli sebepler öne sürerek tehdit oluşturduğundan ‘şüphe duyduğu’ ülkeleri işgale giden ‘büyük güç’ ülkelerin ‘legal terör’ü, ‘klasik terör’, töre cinayetleri veya Mardin’de son yaşanan olay, benzer bir mekanizmadan besleniyor gibi gözükmektedir. ‘İstediğimi almazsam öldürürüm, zarar görürsem öldürürüm, hakkım çiğnenirse öldürürüm, kimliğimle/hakkımın yenmesiyle/namusumla ilgili konularda ‘şüphe duyarsam’ öldürürüm ve zedelenmiş erk/güç duygumu yeniden beslerim’.

Sadece fiziksel güçten beslenen birey/aile/kültür kimliği, hiçbir zaman ‘doyamaz, emin olamaz, tatmin olamaz’. Bir yerden para-mevki-silah-kas-mevki gücüyle (yani fiziksel araçlarla) ‘güç’ duygusunu geçici olarak doyururken, mutlaka yeni tehditler hisseder ve ‘güç/erk’ duygusu için fiziksel araçları yeniden devreye sokar.

Erk/güç duygusu, hiç olmaması gereken bir duygu olarak düşünülemez. Her cinsiyetin, belli düzeyde erk/güç duygusuna ihtiyacı vardır. Önemli olan, bu duygunun ‘sadece fiziksel araçlarla’ tanımlanmamasıdır. Sağlıklı olan, kendi hakkını arayabilecek kadar ‘güç’ duygusu taşırken, insan hayatını, diğerlerinin hayatını önemseyebilmek; ‘vicdan’ duygusunun, ‘zarar verme!’ diyen mekanizmayla bütünleşmiş olmasıdır. Bunun için de, ‘zarar görmekten daha kötüsünün ‘zarar vermek’ olduğu’ değer yargısını aktaran rol modellerine/ebeveynlere/liderlere ihtiyaç vardır. Aksi, her zaman (benliğe, kimliğe yönelik) yeni ‘zedelenme hisleri’, yeni ‘yıkma etme sebepleri’ üretir; (kendinde hak gören, vicdan yoksunu) yıkıcılık devam eder.

Sinem Demir, Klinik Psikolog
Medical Park Fatih Hastanesi
[email protected]