Genel SağlıkHABERLER

KAN KANSERİNDE BİLİNMESİ GEREKENLER

Araştırmalar kan kanserlerinin tedavisindeki başarının yüzde 40-90 arasında değiştiğini gösteriyor.

Halsizlik, yorgunluk, nefes darlığı, çarpıntı, enfeksiyon, ateş, alışılmadık kanamalar, vücutta morarmalar, boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerinde lenf bezlerinde ağrısız büyüme kan kanserlerinin en önemli belirtileri sayılıyor.

Her 100 bin kişiden 2-10’unda görülen kan kanserlerinin oluşumunda, giderek artan çevresel kirliliğin önemli bir rolü olduğu belirtiliyor. Benzen içeren kimyasal maddeler, radyasyon, elektromanyetik alanlar; down sendromu gibi bazı kalıtımsal hastalıklar ve kemoterapi uygulaması, lösemi ve lenfomalardan oluşan kan kanserlerinin riskini artırıyor.

Kan kanserleri halsizlik, yorgunluk, nefes darlığı, çarpıntı, enfeksiyon, ateş, alışılmadık kanamalar, vücutta morarmalar, boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerinde lenf bezlerinde ağrısız büyüme gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.

Acıbadem Hastanesi Kadıköy’de görev yapan İç Hastalıkları ve Hematoloji uzmanı Doç. Dr. Siret Ratip

Kan kanserlerinin erken tanısının önemli olduğuna dikkat çeken Acıbadem Hastanesi Kadıköy’de görev yapan İç Hastalıkları ve Hematoloji uzmanı Doç. Dr. Siret Ratip, “Erken tanı kan kanserlerinin tedavisindeki başarı oranını yükseltiyor. Araştırmalar kan kanserlerinin tedavisindeki başarı oranının yüzde 40-90 arasında değiştiğini gösteriyor” diye konuşuyor.

Lösemilerin oluşum mekanizması

Kan kanserini oluşturan lösemilerin kemik iliğinden, lenfomaların ise genellikle lenf bezleri ve bazen de kemik iliğinden kaynaklandığını belirten Doç. Dr. Siret Ratip, löseminin oluşum mekanizması ve belirtileriyle ilgili olarak şu bilgileri veriyor:

“Kandaki hücre çeşitlerinin üretiminden sorumlu olan kemik iliğinde her an binlerce hücre üretilmektedir. Bu hücrelerin üretiminden sorumlu ve anne hücre olarak tanımlanabilecek stem hücrelerde oluşan kanser lösemi olarak tanımlanır. Lösemide stem hücreler, vücut kontrolü dışına çıkıp bağımsızlık kazanır ve sayıca kontrolsüz olarak artar. Bu durumda olgunlaşma ve çalışma kapasitesi olmayan binlerce kanser hücresi kemik iliğini doldurur ve normal hücre üretimini ağır derecede aksatır. Kanda oksijen taşıma sorumluluğu olan kırmızı hücrelerin eksikliği hastada halsizlik, yorgunluk, nefes darlığı, çarpıntı gibi şikayetlere neden olur. Enfeksiyonlarla çarpışma sorumluluğu olan beyaz hücrelerin eksikliği vücudun çeşitli yerlerinde sık ve ağır enfeksiyonlar ve ateşe zemin hazırlar. Kanamayı durdurmadan sorumlu olan trombositlerin eksikliği de kolay morarma ve alışılmadık derecede ağır kanamalara neden olabilir.”

Lenfomaların oluşumu

Boyun, koltuk altı veya kasıktaki lenf bezlerinden birisi veya birden fazlasının büyümesi ve büyümeye devam etmesi ile kendini gösteren lenf bezi kanserinin de erken tanısı büyük önem taşıyor.

Doç. Dr. Siret Ratip, “Lenf bezlerinin büyümesine neden olabilecek bir enfeksiyonun veya iltihabi hastalığın gösterilememesi ve lenf bezlerinin büyüklüğünün zaman içinde artmaya devam etmesi lenfoma olasılığını düşündürmelidir. Ayrıca iştahsızlık, kilo kaybı, ateş ve gece terlemeleri de hastalık belirtileri olabilmektedir” diye konuşuyor.

Lösemi teptiler

Lösemiler akut miyeloid lösemi (AML) ve akut lenfoblastik lösemi (ALL) olarak ikiye ayrılıyor.

AML ve ALL dışında kanda görülebilen Kronik miyeloid lösemi (KML) ve Miyelodisplastik sendromu (MDS) adlı kan kanserine dönüşebilen çeşitli kan hastalıkları da bulunuyor.

AML erişkin hastalarda kansere bağlı ölümlerin yüzde 3’ünü oluşturuyor. Hastaların büyük çoğunluğunda herhangi bir risk faktör görülmüyor. Ancak benzen içeren kimyasal maddeler, radyasyon, daha önce başka bir kanser çeşidinin tedavisi amacı ile verilen kemoterapiler, down sendromu gibi bazı kalıtımsal hastalıklar lösemi riskini artırıcı olabiliyor.

Doç. Dr. Siret Ratip, “Löseminin AML tipi daha çok erişkinlerde, ALL tipi ise çocuklarda görülmekte ve tersi olduğunda, yani AML çocukta ve ALL erişkinde görüldüğünde, tedaviye yanıt ve hastalıktan kurtulma olasılığı azalmaktadır. Lenf bezi tümörlerindeki risk faktörleri dış etkenler olarak lösemilere benzer nitelikte olmakla birlikte Epstein Barr Virüsü gibi bazı viral enfeksiyonlar lenfomaların bazı çeşitlerinde ayrıca bir risk faktörü oluşturmaktadır” diye konuşuyor.

Kan kanserinde tedavi

Kan kanserinin tipi ne olursa olsun başlıca tedavi yöntemi kemoterapi. Kemoterapi için kullanılan ilaçlar vücuttaki tüm hücreleri etkileyebilmelerine karşın, kanser hücrelerinin içine girme olasılıkları bu hücrelerin daha hızlı çoğalmaları nedeniyle daha yüksek. “Böylece teorik olarak kanser hücrelerinin ölmesi ve normal hücrelerin daha az etkilenmesi beklenmektedir” diyen Doç. Dr.Siret Ratip, şunları söylüyor:

“Kemoterapinin yan etkileri: Kemoterapinin normal hücreler üzerindeki etkileri hastada saç dökülmesi, ishal gibi problemlere neden olabilmektedir. Kemoterapi ayrıca bulantıya neden olabilmekte ve bunu önlemek amacıyla gerekli ilaçlar tedaviden önce hastaya verilmektedir. Kan kanserinde kullanılan kemoterapinin normal kan hücreleri üzerindeki etkisi, hastayı yaklaşık bir ay süresince etkilemekte ve bu sürede hastanın kırmızı hücre içeren kan tranfüzyonları ve kanamayı önleme görevi olan trombosit transfüzyonlarına ihtiyacı olmaktadır. Ayrıca, bu dönemde hastanın enfeksiyonlara yatkınlığı artmakta ve çeşitli antibiyotiklerle tedavisi gerekmektedir.

Ek kemoterapi: İlk kemoterapi aşamasından sonra kemik iliğinde hastalık belirtisi olmayan hastalara ek kemoterapiler uygulanmaktadır. Ek kemoterapiler uygulanmadığı taktirde lösemi her zaman tekrarlamakta ve tekrarladıkça da ikinci bir tedaviye yanıtı daha zor olmaktadır. AML tedavisinde ek tedavi olarak her biri yaklaşık 1 ay hastanede yatmayı gerektiren 3-4 kemoterapi uygulanmaktadır.

ALL tedavisi: Ek olarak ikinci bir yoğun tedavi ve beyinde hastalığın tekrarlamasını önleme amacı ile verilen radyoterapi sonrası 2 yıl süresince poliklinik takipli daha düşük şiddette ancak sayıca daha fazla kemoterapi ilacı verilmektedir.

Lenfomaların tedavisi: Lenf bezi tümörleri yıllar içerisinde ilerleyen birçok tümör çeşidinden tedavi edilmediği taktirde haftalar içinde hastayı öldürebilen tümör çeşitlerini içine alan bir spektrum oluşturur. Tedaviler de aynı şekilde lenf bezi tümörünün çeşidine ve vücuttaki yaygınlığına göre tedavi vermeden hastayı izlemeden, sadece radyoterapi, sadece kemoterapi veya radyoterapi ile birlikte kemoterapi içerebilir.”

Kemik iliği nakli

Kemik iliği nakli, tedaviye yanıtsız lösemili hastayı kurtarmak için son çare olarak değil de tedaviye yanıt gösteren hastada, hastalığın tekrarını önleme amacıyla kullanılan bir tedavi yöntemi olarak kabul ediliyor. Kemoterapiye yanıtsız hastalarda ise başarı oranı son derecede düşük. Lösemili hastalarda genellikle öz kardeşten kemik iliği nakli başarı ile gerçekleştirilebiliyor. Doç. Dr. Siret Ratip, kemik iliğinin başarılı olması için öz kardeşin dokusunun hasta ile tamamen aynı olmasının önemine dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürüyor:

“İki kardeşin dokusunun tamamen uyumlu olma olasılığı yaklaşık dörtte birdir. Bu nedenle birçok hastada kardeşle uyumsuzluk nedeniyle kemik iliği nakli söz konusu değildir. Kemik iliği nakli için gerekli hücreler hastanın doku uyumlu kardeşinden ya ameliyat şartlarında veya ilikteki hücreleri ilaç ile uyararak kana çıkmalarını sağlayıp özel bir cihazla toplanır. Bu aşamadan sonra, yüksek doz kemoterapi verilen hastaya kemik iliği hücreleri damar yoluyla kan transfüzyonu verirmiş gibi aktarılır. Kardeşten hastanın kanına gönderilen ilik hücreleri hastanın kemik iliğine yönlenip oraya yerleşir ve yeni kemik iliğini oluşturur. Lenf bezi tümörlerinin bazı çeşitlerinde ise hastalığı kemoterapiden sonra tekrarlayan hastalarda kemoterapi ile hastalık uzaklaştırıldıktan sonra hastanın kendi hastalıksız kemik iliği toplanıp kemik iliği nakli yapılabilir ve bu da hastalıksız yaşamda başarı oranını artırır.

Tedavilerin başarı oranı : Araştırmalar lösemi çeşitlerinden AML’ de hastalıktan kemoterapi ile tamamen kurtulma şansının yüzde 30-40, ALL’ de ise yüzde 20 civarında olduğunu gösteriyor. Hem AML hem de ALL’ de uygun kardeşten yapılan kemik iliği naklinde ise bu başarı oranı yüzde 50’yi bulabilmektedir. Lenfomalarda ise lenfomanın çeşidi ve yaygınlığına göre yüzde 30’dan yüzde 90’a varan hastalıktan tamamen kurtulma oranları söz konusudur. Bilimsel çalışmalar hem elimizdeki tanı yöntemlerinin hem de verilen kemoterapilerin geliştirilmesi açısından devam etmektedir ve önemli gelişmeler söz konusudur. Son yıllardaki en önemli ilerlemeler arasında lösemiye dönüşen bir hastalık olan kronik myeloid lösemide, hem yan etkileri daha düşük hem de etkinliği daha yüksek olan imatinib adlı bir ilaç ve tekrarlayan bazı lenfoma çeşitlerinde monoklonal antikor tedavileri bulunmaktadır. İleriki yıllarda lösemi ve lenfomaların tedavisinde yeni ilerlemeler kaydedilmesi son derecede gerçekçi bir umuttur.”