ÖdevlerSAĞLIK EĞİTİMİ

PARKİNSON HASTALIĞI

Parkinson hastalığı ilk kez 1817 yılında İngiliz hekim James Parkinson tarafından, “shaking palsy” (titrek felç) adı altında tanımlanmıştır. Günümüzde bu araştırmacının adıyla anılan ve bugünkü anlamda felç özelliği taşımayan hastalık, tanınması gereken en önemli ve en sık görülen parkinsonizm tipidir. Parkinsonizim kelimesi belli bir hastalıktan çok, değişik nedenlere ortaya çıkan birdizi belirtiyle tanınan bir durumu çağrıştırır.

Hastalık 40 ila 75 yaşları arasında, sıklıkla da 60 yaşın üzerinde başlar. Kırk yaşın altındaki kişiler nadiren etkilenirler. Tüm Parkinson hastalarının sadece % 5 ila 10’unda hastalık başlangıç yaşı 20 ila 40 yaşları arasındadır. Hastalık genellikle sinsi başlar ve belirtileri yıllar içinde, son derece yavaş ama giderek artan biçimde ilerler. Hastaların çoğunda belirtiler tek bir beden yarısında ortaya çıkma eğilimindedir, ancak zamanla karşı beden yarısında da kendini gösterir. Hastalığın ilerleme hızı ile belirtilerin türü ve şiddeti hastadan hastaya değişiklik gösterecek şekilde farklıdır.

Parkinson hastalığının kadın ve erkekte ortaya çıkış sıklığı genellikle aynıdır. Dünyanın her yanında ve her türlü sosyoekonomik koşulda rastlanılan hastalığın çeşitli ülkelerde yapılan tıbbi çalışma sonuçlarına göre 50 yaşın üzerindeki toplum kesimlerinde yaklaşık 100 000’de 100 ila 300 arası sıklıkta görüldüğü saptanmıştır. 65 yaş üzerinde her 100 kişiden birinin Parkinson hastası olduğu anlaşılmıştır.

Parkinson Hastalığının Temel Belirtileri

Bu belirtilerin en önemlileri uzuvların titremesi, kasların sertliği ve vücut hareketlerinin yavaşlığıdır. Bu üçlemeye eklenebilecek diğer belirtiler arasında, öne eğik duruş şekli, küçük adımlarla ve ayaklarını sürüyerek yürüme, yumuşak, hızlı ve aynı tonda konuşma sayılabilir. Parkinson hastalığı, çeşitli parkinsonizm tabloları arasında kendine özgü belirtiler ve beyinde oluşturduğu değişikliklerle ayrı bir yere sahiptir.

Parkinsonizmdeki titreme, özellikle elleri ve ayakları, bazen dudakları, dili, çeneyi, seyrek olarak da gövdeyi etkileyebilir. El veya ayakta dinlenme halinde ortaya çıkan titreme bir hareket sırasında kaybolur. Örneğin uzanıp bir cismi tutma hareketi sırasında eldeki titreme kaybolur, dinlenme haline geçince tekrar ortaya çıkar. Titremenin tıbbi karşılığı “tremor”dur. Dinlenme sırasında ortaya çıkma özelliği diğer hastalıklarda görülebilen çeşitli titremelerden ayırdedilmesine yardımcıdır.

Parkinsonizmde kaslarda dinlenme halinde bile değişmeyen bir sertlik bulunur. Hastayı muayene eden doktor uzuvları pasif olarak hareket ettirdiğinde sabit ve değişmeyen bir dirençle karşılaşır. Ancak etkilenmiş kaslar gevşeyemez gibi görünürse de, bu istenilen şekle sokulabilen bir sertliktir. Kaslardaki bu sertlik haline “rijidite” denir.

Üçüncü belirti vücut hareketlerinin yavaşlamasıdır ve “bradikinezi” olarak isimlendirilir (Yunanca’da “brady “yavaş, “kinesis” ise hareket manası taşır). Yeni bir harekete başlarken tereddüt, o eylemi yaparken yavaşlık ve hızla yorulma ile şekillenen karmaşık bir olaydır. Bradikinezi, gözleri kırpma, yürürken kolları sallama, konuşurken açıklayıcı olarak yapılan el ya da beden hareketleri veya yüz ifadesini yaratan hareketler gibi farkında olmadan yaptığımız otomatik hareketleri yapmaktaki yetersizliği de içerir. Hastalarda tüm bu hareketler yavaşlamıştır.

Hastalar gözle fark edilemeyecek kadar ince titremeyi bile hissedebilirler ve bunu titreşim hissi gibi algılarlar. Nadir olarak görülen karın kaslarının titremesi, içerde titreyen bir şey varmış gibi hissedilir. Diyafram veya göğüs kasları titremesi “çarpıntı” gibi hissedilir ve hasta kalple ilgili bir sorun olduğunu düşünerek ilgili hekime başvurur. Bu şekildeki titreme kalp elektrosunda (EKG ) saptanabilir.

Titremesi olan her kişinin Parkinson hastası olmadığını vurgulamak gerekir. Sağlıklı insanlarda korku, heyecan gibi stresli durumlarda ellerde, bacaklarda geçici olarak titreme ortaya çıkabilir. Bunun dışında her yaşta görülebilen ve “esansiyel tremor” adı verilen iyi huylu, ailevi bir hastalıkta, kollar öne doğru uzatılınca ellerde titreme olur. El titremesinin yanı sıra özellikle yaşlı hastaların başında da titreme görülebilir. Bu hastalığın bir çok özelliği gibi tedavisi de Parkinson hastalığından farklıdır. Bunun dışında titremeye yol açan çeşitli nedenler arasında bazı ilaçların kullanımı, tiroid bezinin aşırı çalışması veya beyincik hastalıkları sayılabilir.

Hastalığın Oluşma Nedeni

Hastalık süreci, başlıca dopamin içeren substansiya nigra hücrelerini yok etmektedir. Bu hücrelerin hasara uğramalarının nedeni bugün için hala bilinmemektedir. Bunun rasgele bir durum olmadığı ve damar sertliği, zayıf kan dolaşımı, iltihabi ya da mikrobik kökenli değişikliklerden ileri gelmediği açıkça bellidir. Henüz keşfedilmemiş bazı maddelerin eksikliğinin ya da bilinmeyen bir toksinin bu hücre hasarından sorumlu olabileceği ileri sürülmüştür. Konuyla ilgili yoğun araştırmaların sürdürülmesine karşın bugün için kesin kanıtlar henüz yoktur.

Nadir de olsa ailevi Parkinson hastalığı tanımlanmıştır. Kalıtsal özellikteki Parkinson hastalığına daha çok, hastalığı genç yaşta başlayan hastalarda rastlanır. Anne ya da babanın cinsiyeti belirleyenlerin dışındaki kromozomlarında varolan bir özelliğin baskın olarak çocuğa geçmesine otozomal dominant geçiş, çekinik olarak geçmesine otozomal resesif geçiş denilir. Genetik alanındaki bilimsel gelişmeler sonucunda, Parkinson hastalığında sırasıyla dominant ve resesif kalıtsal geçiş gösteren “sinüklein” ve “parkin” genleri belirlenmiştir. Günümüzde bu iki geni tespit eden bir çok laboratuar mevcuttur. Diğer yandan, genel olarak hastaların % 10 ila % 15’i yakınlarında Parkinson hastalığı bulunduğunu ifade etmektedirler, ancak muayene edildiklerinde söz konusu kişilerin yarısında farklı hastalıklar olduğu saptanmıştır. Böylece akrabalarında Parkinson hastalığı olan hastalar büyük bir oran oluşturmamaktadır ve bir ailede aynı hastalığın birden fazla kişide meydana çıkmış olmasının rastlantısal olduğu düşünülmektedir.

Karı-kocanın her ikisinde de Parkinson hastalığının % 2’den daha az sıklıkta görülmesi hastalığın bulaşıcı olmadığının göstergesidir. Eşlerin aynı çevreyi, aynı beslenme şeklini, hastalık ortaya çıkmadan yıllar önce paylaşmakta olmaları beslenmeye ait unsurların da hastalığa neden olmadığına işaret eder.

Parkinson hastalığına bir virusun yol açmış olabileceği olasılığı dikkat çekici bir varsayımdır. Bazı araştırmacılar tarafından kuluçka dönemi uzun olan bir yavaş virüs hastalığının sorumlu olabileceği ileri sürülmüşse de bugüne dek hiç bir virüsün varlığı gösterilememiştir.

Hastalığın nedenine yönelik araştırmalar bir çok ülkede halen yoğun olarak sürdürülmektedir. Özet olarak, Parkinson hastalığının nedeni bugün için henüz kesin olarak anlaşılmış değildir

Parkinson Hastalığında Tedavi

Parkinson hastalığının uzun süreli, yavaş ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle tedavisinde hastanın, ailesinin ve hekimin uzun yıllar iş birliği yapması gereklidir. Beraberce gösterilecek çaba hem hastanın kendisini rahatsız eden belirtilerin tatminkar bir şekilde kontrolünü, hem de hastanın hastalıkla birlikte daha iyi bir yaşam düzeyine kavuşmasını sağlayacaktır. Aile bireylerinin, özellikle eşinin desteği ve sevgisinin bu konuda ayrıca büyük bir katkısı olacağı da açıktır. Böyle bir yaklaşım yalnızca fizik olarak değil, psikolojik ve sosyal bakımdan da hastalığın hastadan götürdüklerini telafi etmekte yardımcı olacaktır. Bir nörolog ve bazı hastalar için bir fizyoterapist tarafından sorumluluğun üstlenilerek düzenli kontrollerle tedavinin sürdürülmesi en iyi yoldur.

Günümüzde Parkinson hastalığındaki belirtilerden sorumlu olan dopamin hücrelerinin hasarını onaracak kesin bir tedavi henüz bulunamamış olmakla birlikte, bu yönde yoğun çalışmalar sürdürülmektedir. Bu günkü tıp bilgileri ışığında, daha iyi bir tedavi bulunana dek ilaçların ömür boyu, düzenli olarak alınması gerekmektedir. . İlaçlar kadar fizik tedavi veya egzersizler de sıklıkla yararlı olmaktadır. Parkinson hastalığında özel bir diyet veya vitamin tedavisi önerilmez. İlaçlar beyinde eksilmiş olan dopamini ya yerine koyar, ya da onun etkisini taklit eder. Kimisi de dopaminin kimyasal yolla parçalanmasını engelleyerek etkisini arttırır. Bir Parkinson hastasında tedavinin hedefi, öncelikle hastalığın seyri boyunca hastanın günlük yaşamında bağımsız olabilmesini sağlamaktır. Parkinson hastalığında tedavi seçiminde dikkat edilecek bazı noktalar vardır. Hastanın bulunduğu yaş, belirtilerin ağırlık derecesi, en fazla rahatsızlık yaratan belirtinin türü (titreme ya da hareket yavaşlığı gibi) veya hastanın günlük işlerini kısıtlama derecesi göz önüne alınarak uygulanacak tedaviler farklı olacaktır. Hastalık belirtileri aynı düzeyde olsa bile genç veya yaşlı hastalarda tedavi türü ve ilaç dozları farklıdır. Parkinson hastalığının esas belirtilerinden olan titreme, hareket yavaşlığı veya kas sertliği özellikle hastalığın erken dönemlerinde Parkinson ilaçlarıyla tamamen düzelebilir, ya da büyük ölçüde azalır.

Bazı hastalar Parkinson hastalığında kullanılan ilaçlara karşı diğerlerinden daha duyarlıdır. İlaçların bazı yan etkileri hastaların bir kısmını pek az rahatsız ederken diğerlerini daha fazla rahatsız eder. Tedavinin amacı istenilen etki ile istenmeyen yan etki arasındaki en iyi dozu bulmaktır. Genellikle zararsız olan yan etkiler ilacın günlük miktarının azaltılmasıyla düzelir.

Henüz Araştırma Safhasında Olan Yeni Tedaviler

Yakın yıllarda, normal kişilerin beyninde, sinir hücrelerinin yaşamlarını devam ettiren ve onları hasardan koruyan protein yapısında bazı kimyasal maddeler bulunmuş ve bunlara “trofik faktörler” adı verilmiştir. Deneysel olarak parkinsonizm oluşturulmuş deney hayvanlarında, trofik faktörler beyin içine verilince insandakine benzeyen hastalık belirtilerinin düzeldiği ve böylece levodopa dozlarının azaltılabildiği görülmüştür. Araştırmacıların hipotezine göre; trofik faktörler, Parkinson hastalığı gibi, beyinde bazı sinir hücrelerinin yavaş ve ilerleyici bir seyirle hasara uğradığı “dejeneratif” hastalıklarda tedavi amacıyla verilirse, sinir hücreleri korunacak ve dolayısıyla hastalık belirtileri düzelecektir. Söz konusu maddeler ağızdan alınırsa veya damardan zerk edilirse beyne geçememektedirler. Hücre nakli şeklinde doğrudan beyin içine verilmeleri pratik bir tedavi yolu olmamakla birlikte bu konuda yoğun araştırmalar sürdürülmektedir.

Hücre nakli ameliyatlarında, dopamin içeren hücrelerin naklini takiben hasarlı beyin dokusundan trofik faktörlerin serbestleştiği ve bunlar aracılığıyla sinir hücrelerinin uzantılarının büyümesi ve dallanmasının uyarıldığı sanılmaktadır.

Trofik faktör tedavisi gelecek için oldukça umut verici görünmektedir.

Gen tedavisi

Yakın yıllarda Parkinson hastalığı tedavisinde farklı bir seçenek olarak denenen gen tedavisinde, dopaminin kimyasal yollarla sentezinin çeşitli basamaklarında rol alan bazı enzimlere ait genlerin, zararsız bir virüs içinde vücuda verilmesi amaçlanır. Konuya ilişkin araştırmalar henüz parkinsonizm oluşturulmuş olan deney hayvanlarında sürmektedir. Gerekli geni taşıyıcı olarak kullanılan virüsün infeksiyona veya tümörlere yol açması, gen ürününe karşı doku reddi yanıtının oluşması riski, gen hücrelerinin uzun süre yaşamaması gibi söz konusu işlemin insanda uygulanmasını engelleyen bazı nedenler vardır.

Alzheimer Hastalığı

Alman Dr. Alois Alzheimer, çalışmakta olduğu Frankfurt Akıl Hastalıkları Hastanesi’nde 51 yaşındaki kadın hastasını muayene ederken, tespit ettiği bulgu ve belirtilerin nasıl yorumlanması gerektiğini henüz bilmiyordu, çünkü o günün tıp kitaplarında böyle bir bilgi yer almıyordu.

Özellikle bunama, epilepsi (sara) ve ağır psikiyatrik bozukluklar üzerinde yeni geliştirilen tekniklerle araştırmalarını sürdüren Dr. Alzheimer, Auguste D adındaki bu hastada bellek bozukluğu, halüsinasyonlar, paranoya, oryantasyon bozukluğu, konuşma bozukluğu ve beklenmedik psikososyal davranışlar farkederek hastaneye yatırdı ve yakın takip altına aldı. Yaklaşık beş yıl kadar izlediği hastasını 1906 Nisanında ne yazık ki kaybeden Dr. Alzheimer, o sırada çalışmakta olduğu Münih Kraliyet Psikiyatri Kliniği’de Auguste D’nin beyin otopsisini yaparak çok önemli bazı beyin dokusu değişiklikleri saptadı. Bu hastadaki bozukluğu, hem klinik tablosu hem de mikroskopik bulgularıyla tıp dünyasının dikkatine sunan Dr. Alzheimer, böylelikle yeni keşfettiği bir hastalığa adını veren hekim olmuştur.

Hastalığın Oluşma Belirtileri

1- Günlük yaşam aktivitelerini etkileyen bellekkaybı

İsimleri, telefon numaralarını ya da randevuları ara sıra unutup sonratekrar hatırlamak normal bir durumdur. Alzheimer Hastalığı ya da diğerdemans tiplerinden biri bulunan hastalar, yakın geçmişteki olayları, insanisimlerini ve telefon numaralarını daha sık unuturlar ve daha sonra dahatırlayamazlar.

2- Günlük yaşam aktivitelerini yapmada güçlük

Telaşlı insanlar bazen yemeği fırında unutabilir ve yemek yandıktan sonra hatırlar. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, yemeği fırında unutmakla kalmaz, hazırladıklarını da hatırlamayabilirler.

3- Kelime bulmada güçlük

Hepimiz bazen doğru kelimeyi bulmada güçlük çekebiliriz. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise çok basit kelimeleri unutabilirler ya da yerine uygun olmayan kelimeler kullanabilirler.

4- Zaman ve mekan karmaşası

Hangi günde olduğunuzu ya da nereye gideceğinizi bir an için unutmak normaldir. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, her gün geçtikleri sokaklarda kaybolabilir. Nerede olduklarını, oraya nasıl geldiklerini ya da evleri ne nasıl gideceklerini bilemeyebilirler.

5- Yargı ve karara varmada güçlük

Bazen başka bir işe dalıp geçici olarak asıl yaptığımız işi unutabiliriz.Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, asıl yaptıkları işi tamamen unutabilirler.Uygun şekilde giyinemeyebilirler, birkaç gömlek ya da kazağı üst üste giyebilirler.

6- Pratik düşünme becerisinde güçlük

Pratik yöntemlerle, günlük bazı karmaşık sorunlarımızın üstesin dengelebiliriz. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, pratik çözüm üretmede güçlük çekerler.

7- Sık kullanılan eşyaların yerlerini değiştirme

Hepimiz bazen cüzdan ya da anahtarlarımızı olağan dışı yerlere koyar,sonra da bir süre ararız. Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, eşyalarını olmadık yerlere koyabilir: gözlüğünü buzdolabına ya da kol saatini şeker kavanozuna koymak gibi.

8- Ruh hali ya da davranışlarda değişim

Hepimiz zaman zaman üzgün ya da kaygılı bir ruh hali içinde olabiliriz.Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, herhangi bir neden olmaksızın aniden ağlayabilir ya da çok sinirli hale gelebilir.

9- Kişilik değişimleri

İnsanların kişilikleri yaşla birlikte bir miktar değişim gösterebilir.Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, ani ve belirgin değişimler gösterebilir.Şüpheci, telaşlı ya da korku içinde bir kişilik sergileyebilirler.

10- Sorumluluktan kaçınma

Zaman zaman ev işlerinden, iş ve sosyal sorumluluklardan bıkıp, yorulabiliriz.Bununla beraber, bu sorumluluklarla mücadele gücümüzü tekrar kazanırız.Alzheimer Hastalığı bulunanlar ise, iş ve sosyal alanlarda çok pasif hale gelebilir ve bu kalıcı bir hale dönüşebilir.

Hastalığın belirtileri ve bulguları önceleri hafiftir ve genellikle normal yaşlanmayla ilgili olduğu sanılır. Hafif unutkanlık genellikle ilk belirtisidir. Hasta giderek daha da unutkanlaşır ve tanıdık nesnelerin isimlerini anımsamakta zorluk çekebilir. Hasta genellikle gittikçe artan sorunların farkında değildir, hatta bunu inkar edebilir. Zamanla bellek kaybı ile birlikte duygu durumunda ve davranışlarında değişiklikler olmaya başlar. Yargılama, konsantrasyon, konuşma ve fiziksel koordinasyon da etkilenir. Ve hasta en basit işleri bile yapamaz duruma gelir.

Kişilik ve davranışlarda değişiklik olabilir. Kolay sinirlenme, depresyon, aşırı kuşkulanma ve yanlış inançlar görülebilir. Bazen de, aşırı sakin ya da saldırgan olabilirler.

Hastaların bir kısmında hareketlerde bozulma olur. Hatta ileri dönemlerde sara krizine benzer nöbetler de görülebilir.

Alzheimer yavaş başlar. Yakın zamanda gerçekleşmiş olayları, faaliyetleri, tanıdıklarının veya nesnelerin isimlerini hatırlamakta zorluk çekmek gibi. Bu insanlar, basit matematik problemlerini çözmekte zorlanmaya başlayabilirler. Bu tür zorluklar, can sıkıcıdır fakat genellikle alarm sayılabilmek için yeterli değildir. Hastalığın ilerlemesiyle birlikte, belirtiler daha kolay fark edilir hale gelir ve kişilerin Alzheimer olma ihtimalini ya da ailelerinin tıbbi yardım almaları konusunu ciddiyete kavuşturur. Alzheimerli insan, saçlarını taramak yada dişlerini fırçalamak gibi basit görevlerini unutur. Uzun süre sağlıklı düşünemedikleri için konuşma, anlama, okuma ve yazma gibi konularda problemler yaşamaya ve daha sonraları kaygılı, üzüntülü veya sinirli olmaya hatta evden uzaklaşıp, nerede olduğunu bilmeden dolaşmaya başlarlar.

Yukarıdaki bulgulara hastaların kendilerine bakabilme, kendi başlarına yaşayabilme yeterliliklerinde azalma eşlik eder ve ileri dönemlerde 24 saat bakım gerekli hale gelebilir.

Hastalık daima ilerleyicidir. Fakat belirtilerin tipi, sıralanışı ve ağırlığı hastalar arasında farklılıklar gösterir.

Hastalığın Nedeni

Kesin nedeni bilinmemektedir. Fakat kalıtımsal olduğu, yavaş virüs enfeksiyonu, toksin veya travma sonucu olabileceği yönünde çalışmalar vardır.

40-50 yaşlarında başlar, toplumun yaşlanma oranının artması ile görülme sıklığı artar.

Alzheimer’de ana risk faktörleri, yaş unsuru ve ailevi geçmiştir. Mümkün olabilecek diğer risk faktörleri de ciddi bir baş yarası ve düşük seviyede bir eğitimi içerir. Bilim adamları hastalığa neden olabilecek diğer faktörleri de görebilmek için çalışıyor. Hastalığa neden olabilecek bilinen faktörler aşağıdakileri içeriyor: Bilim adamları Alzheimer’in sebeplerinin yarısından fazlasına genetik faktörlerin yol açtığına inanıyorlar. Bilim adamları Alzheimerli insanları beyin dokularında alüminyum, çinko gibi metallerin varlığını keşfettiler. Onlar, bu metallerin Alzheimer’in nedeni olup olmadığı ya da hastalığın sebeplerinden biri olarak beyinde oluşup oluşmadığı konusu üzerinde çalışıyorlar.

Bazı bilim adamları Alzheimer’e bir virüsün neden olabileceğini düşünüyorlar. Onlar, Alzheimerli insanların beyin dokularında bugüne dek görünmüş değişikliklerin nedeni olabilecek virüsleri araştırıyorlar.

Alzheimer, muhtemelen tek bir nedene bağlı olarak oluşmuyor. Her insan için farklı olan davranışların, birçok faktöre yol açtığını söylemek daha uygun olur. Örneğin genetik faktörler, hastalığın nedeni olmak için tek başına yeterli değildir. Kadın ve erkekte hastalığın gelişimini anlamak için bir insanın genetik tanımlaması ile diğer risk faktörleri birleştirilebilir.
Hastalığın Tedavisi
Maalesef, hastalığın nedeni henüz bulunamadığından, tam düzelme ya da “şifa” sağlayacak bir tedavi yoktur. Yine de, belirtileri azaltıp, hastaların yaşam kalitelerini yükseltecek ilaçlar mevcuttur. Buna ek olarak, hem hastanın hem de hasta yakınının hastalığa uyum sağlamasını amaçlayan bir çok ilaç dışı yöntem bulunmaktadır. Başlangıçta önemsenmeyen belirtiler hastalığın teşhisini geciktirebilir ve bu durum ileri aşamalarda hastanın ve ona bakmakla yükümlü yakın çevresinin daha büyük bir sosyoekonomik yük altına girmesine neden olur.

Hastalığı iyileştirmek mümkün değildir fakat belirtileri kontrol altına alınabilir. Bu nedenle hastalığın tedavisi ve hastaya yaklaşım, bakım sağlayan birçok insanın katkısını gerektirir. Bunlar aile, sosyal servisler ve tıbbi destektir.

İlaç Tedavisi

Belirtilere yönelik ilaçlar : AH’nın sıkıntı verici belirtilerini (huzursuzluk, uykusuzluk, saldırganlık, vb.) azaltmakta faydalı olabilen bir dizi ilaç vardır. Ancak, tıbbi denetim altında verilmedikleri takdirde düzeltmeleri beklenen belirtileri kötüleştirebilir. Bunun sonucunda konfüzyon, inkontinans, vb. yeni belirtiler ortaya çıkabilir.

Alzheimer Hastalarının Yakınları ,sabırlı, anlayışlı ve bilgili olamalıdırlar. Bu hastaların bakımını üstlenmek hiç kuşkusuz yaşamınıza önemli bir yük ve sorumluluk getirecektir.

Unutulmamalıdır ki, bu gün için hala tedavisi mümkün olmayan bu hastalık, zaman içinde ilerler ve hastayı yavaş yavaş bakıma muhtaç hale getirir ve yaklaşık 10 – 12 yıl içinde hastanın ölümüyle son bulur.

Bu hastalara bakan kişilerde depresyon gelişme riski artmıştır. Bu nedenle tüm duyguların dostlarla, diğer yakınlarla ve hekimlerle paylaşılması hastaya bakanları rahatlatacaktır. Bu kişilerin spor yapmaları, müzik dinlemeri ve dinlenmeleri sevdikleri hastaya daha iyi bakabilmeleri açısından vazgeçilmezdir.

Türkiye’de Alzheimer

Türkiye’de 150-200 bin Azheimer hastası var ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde 10-15 yıl içinde hastalıkta patlama yaşanabileceğine dikkat çekiliyor. Ülkemizde bu konuda bilinçli uzman bakımevleri yok. Nedeni tam olarak bilinmeyen Alzheimer hastalığının riski östrojen ve anti-romatizmal ilaçlarla yüzde 40-50 oranında azaltılıyor. Yavaşlatıcı ve koruyucu tedavilerin uygulandığı Alzheimerin önlenmesi için aşı araştırmaları yürütülüyor. Son olarak açıklanan aşı ise umut verici. Aşının hayvanlarda etkili olduğu görülmüş. Ancak,insanlar üzerinde kullanılmasının yıllar alabileceği belki de hiç kullanılamayacağı söyleniyor.