ÖdevlerSAĞLIK EĞİTİMİ

DOĞUM SONU DÖNEME UYUM VE DEĞERLENDİRME

Doğum sonu dönem,aileye yeni bir üyenin katılmasından dolayı yeni bir düzenin kurulduğu bir dönemdir. Bebeğine, postpartum rahatsızlıklara, ailedeki yeni düzene ve vücut imgesindeki değişikliklere uyum göstermek zorunda olan anne için bu dönem oldukça zordur. Gebeliğin son aylarında ve doğum sırasındaki içe dönüklük dönemini takiben; lohusanın dış dünyaya atılımı basamaklar halinde olur.

-Doğumdan sonraki ilk birkaç gün anne pasif ve bağımlıdır. Daha çok eylem ve doğum olayı hakkında konuşur, alıcı konumdadır ve kendine dönüktür.

-İkinci günden sonra anne postpartum sürece uyum sağlamaya başlar, bebeğine yönelmiştir ve anne daha çok verici konumdadır.

-Anne daha sonra lohusalığın ilk haftalarındaki daralmış yaşantısından yeniden duygusal çevre yaşantısına döner.

İşte bu sürecin herhangi bir aşamasında takılma tedavi gerektiren bir durumdur. Bu süreçten sonra annelik kimliğinin şekillendiği, annelik rolünün kazanıldığı bir dönem gelir. Annelik kimliğinin şekillenmesi doğan her çocukla birlikte ortaya çıkar ve dört safhada gerçekleşir:

1)Gebelikte ortaya çıkan, geleceğe hazırlanma safhasında kadın anneliğe ilişkin rol modellerini izler. Özellikle kendi annesi nasıl bir annelik sorusunun cevabı için iyi bir örnektir.

2)Formal-Biçimsel safha , çocuğun doğumu ile başlar. Anne , rol modellerinin etkisi altında çevrenin kendisinden beklediği gibi davranmaya çalışır.

3)İnformal safha da kadın anneliğe ilişkin kendi seçeneklerini , diğer bir değişle kendi annelik stilini geliştirmeye başlar.

4)Son safha olan kişisel safha da , annelik rolü kazanılmıştır. Bu safhaya ulaşan anne artık bir anne olarak rahattır ve bu konuda kendi fikirlerine ve davranışlarına sahiptir.

Annelik rolünün kazanılması, doğumu takip eden 3-10 ay arasında gerçekleşir. Kadının sosyal desteği, yaşı, kişisel özellikleri, yeni doğanın mizacı ve ailenin sosyo-ekonomik durumu annelik rolünü kazanmayı etkileyen faktörlerdir.

DOĞUM SONRASI PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR

Gebelik ve doğum önemli biyolojik değişikliklerin yaşandığı fizyolojik bir süreç olduğu kadar, erken gelişim dönemlerine ilişkin bastırılmış ve çözülmemiş çatışmaların yeniden gündeme geldiği karmaşık bir psikolojik süreçtir.

Doğumu izleyen dönemin kadınlarda psikiyatrik bozukluk riskinin arttığı bir dönem olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Doğum sonrası psikiyatrik bozukluklar üç ana bölümde incelenebilir; doğum sonrası hüzün, doğum sonrası depresyon, doğum sonrası psikoz.

DOĞUM SONRASI HÜZÜN (Doğum Sonrası Karamsarlık)

Doğum yapma, önemli hayat olaylarından biridir. Doğumu takiben, ilk bir haftada yeni duruma uyum, annelik rolüne adaptasyonla birlikte; biyolojik, hormonal dengedeki ani değişiklikle ilgili ortaya çıkan, hafif huzursuzluk, yorgunluk uyumsuzluk, ağlama krizleri ile belirgin bir tablo şeklinde görülür. Doğum sonrası dönemde depresif duygu durum oranının yüksekliği bilinmektedir. Depresif duygu durum, normal sayılan bir hüzünlülük (baby blues) halinden renkli ve hızlı başlangıçlı psikotik depresyona kadar geniş bir dışavurum gösterir. Yeni anne olan kadınların %50-80’inde olup, doğumu izleyen ilk 7-10 gün içinde görülür.

Doğum sonrası ilk günlerde gözlenen total plazma triptofanındaki normal artışın gerçekleşmeyişi, gonodotropinler ve diğer hormon düzeylerinin hızla değişimi, platelet MAO ve plazma cAMP düzey değişiklikleri, platelet adrenoreceptor alanlarının fazlalığı gibi etkenler postpartum hüzünle ilişkilidir.

Doğum sonrası hüznün, doğum öncesi disforinin devamı olduğu; bunda iki önemli risk etkeninin; ilk kez gebe olma ile premenstrual sendrom öyküsü olduğu ileri sürülmüştür.

Genelde bu durumun normal olarak değerlendirilmesi gerektiği, kişiye güven vermenin önemli olduğu belirtilmiştir. Ancak O’Hara ve arkadaşları, 182 kadın üzerinde yaptıkları çalışmalar sonucu doğum sonrası hüznün duygulanım bozukluğu yelpazesi içinde olduğunu öne sürmüşlerdir.

Doğum sorası hüzünde terapötik yaklaşım destekleyici çabaları içerir. Anneleri progesteronla sağaltarak doğum sonu hüzünlerini azaltmanın olanaklı olabileceğine inananlar vardır.

DOĞUM SONRASI DEPRESYON

Doğum yapan kadınlarda, doğumdan sonraki bir yıl içinde bazı psikiyatrik sorunlar diğer zamanlara göre daha sık ortaya çıkabilir. Bu sorunlardan birisi de yaklaşık doğum yapan her 10 kadından birinde gelişen doğum sonrası depresyondur. Genellikle doğumdan sonraki 2-8. haftalar içinde başlar ve en az iki hafta en çok bir yıl kadar sürer. Tedavi görmeyen kadınlarda 3 ay- 1 yıl arasında kendiliğinden düzelir. Geriye yönelik epidemiyolojik taramalar ciddi ruhsal ve duygusal hastalıkların ortaya çıkması açısından, postpartum dönemini gebelik dönemine kıyasla 3-4 kez daha riskli olduğunu ortaya koymaktadır. Postpartum döneminin ilk 4 haftası bu açıdan en riskli dönem olmakta, ancak genellikle bu süre 6. aya kadar uzayabilmektedir. Gebelik süresince ; evlilik gerilimi ve doyumsuzluğu, istenmeyen hayat olayları bu konuda önemli etkenler olarak bildirilmiş, bilişsel yatkınlık ileri sürülmüş, çocuk bakımına ait beklentilerin ise belirleyici olmadığı ortaya konmuştur. Ergenlik döneminin biyolojik-psikolojik stresleri bu çağdaki annelerde depresyon oranını, yetişkin annelerden yüksek kılmaktadır.

Doğum sonrası depresyonun nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Hızlı fizyolojik değişikliklerin rolü olabileceği düşünülmektedir, ancak hangi etmenlerin daha fazla neden olduğu açık değildir. Bununla birlikte bazı risk etmenlerini taşıyan kadınlarda doğum sonrası depresyonun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu risk etmenleri; kadının ya da eşinin işsizliği, sosyal desteğin yetersiz olması, evlilikle ilgili sorunlar, beklenmedik yaşamsal olaylar (ölüm, ayrılık vb.), planlanmamış gebelikler, çok doğum yapmış olma, daha önceki gebeliklerde depresyon geçirilmesi, anne sütü ile beslememe, kayıpla sonlanan gebelik ve doğum deneyimleri, erken anne-bebek ayrılığı ve bebeğin bakımı ile ilgili duyulan kaygılardır. Ayrıca çocuğun özürlü doğması veya bazı geleneksel-kapalı toplum yada yörelerde çocuğun cinsiyetine yönelik beklenti ve değer yargılarının da depresyon gelişimi açısından önemli bir stres kaynağı olabileceğine ilişkin birçok klinik gözlem vardır.

Hannah ve arkadaşları; bebeğin düşük doğum ağırlıklı olmasının, sezeryanla doğumunun, zor doğumun ve biberonla beslenmesinin yüksek depresyon oranları ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Evlilik dışı doğum, ölü doğum, ailede hastalık öyküsü; diğer risk etkenleridir.

O’Hara ve arkadaşları; çocuk doğuran depresyonlu kadınlarda erken gebelik döneminde de yüksek belirti düzeyi ve sosyal uyumsuzluk bildirmektedirler.

Meltzer ve Kumar; doğum sonu ruhsal sorun gösteren 142 annenin % 80’inde duygulanım bozuklukları saptarken, % 6’sında şizofreni bulmuşlardır.

O’Hara ve Swain tarafından yapılan bir incelemede doğum sonrası depresyon düşüncesini sağlayan önemli göstergeler arasında; geçmişte psikopatolojik bir durumun olduğuna dair öykü, gebelik sırasında psikopatolojik bir durumun ortaya çıkması, evlilik içi ilişkilerde zayıflık, sosyal desteğin az olması, stresli hayat şartları sayılmaktadır. Düşük aile geliri, düşük mesleksel statü gibi faktörler daha az etkilidir. Bir Avusturalya çalışmasında; daha önceki gebelikleri düşükle sonuçlanan kadınların, bir sonraki gebeliğin son 3 ayında daha yüksek düzeyde depresif belirtiler ve anksiyete gösterdiği saptanmıştır. Ayrıca düşüğü takiben 2. kez gebe kalan kadınlarda postpartum ilk yılda daha fazla depresif belirti gösterme eğilimi vardır.

Anne sütü ile beslemenin genel yararları iyi bilinmektedir. Doğum sonrası depresyon açısından ele alındığında ise anne sütü ile beslemenin olumlu ve olumsuz etkileri olabilmektedir. Anne sütü veren kadınlar, kendilerine ayıracak zamanlarının çok az oluşu, emzirme nedeniyle uykusuz kalmaları, ilaç kullanmaları gerektiğinde bebeğe zararı olacak endişesi duymaları gibi nedenlerle kolaylıkla negatif duygu durumuna girebilirler. Bunun yanında anne sütünün hızla kesilmesinin bazı hormonal değişiklikler yoluyla depresif belirtileri daha da kötüleştirdiği düşünülmektedir.

Doğum sonrası depresyon sık görülmesine karşın çoğu kez tanı konulamamaktadır. Bu durumun başlıca nedenleri kadının negatif duyguları nedeniyle kendini yalnız hissetmesi ya da utanması, rutin kontrol için çağrıldığı 6. doğum sonrası haftaya kadar doktorla görüşme olanağı bulamamış ya da hangi doktora başvuracağını kestirememiş olması, yeni doğan bebeğin verdiği heyecanla yakınmalarını dile getirememesi olabilir. Çoğu kadın sorunlarını depresyon olarak algılamaz, yine çoğu bu konuda destek arayışı içinde değildir. Bu konuda yardım arayışında olan bir kadın da çoğu kez bebeğinin doktorundan bu konuda bir yardım alabileceğini düşünmez. Ağır doğum sonrası depresyonu olan kadınların yalnızca %50’den azı belirtilerini depresyon olarak değerlendirmektedir.

KLİNİK

Doğum sonrası depresyon , doğumdan sonraki 2.-3. haftadan sonra olguların çoğunda ilk 6 hafta içinde sinsice başlar, başlangıç doğumdan sonraki bir hatta iki yıla uzayabilir. Klinik tablo hafif depresif duygu durumdan melankoliye kadar değişebilir. Sıklıkla bedensel yakınmalar özellikle aşırı yorgunluk vardır. Hastalarda bebeklerini yeterince sevmedikleriyle ya da bebeğin beslenmesiyle, uykusuyla ilgili endişeler , bebeğe şiddet uygulamayla ilgili obsesyonel tarzda düşünceler, özkıyım düşünceleri, konsantrasyon güçlüğü, bellek zayıflığı,ağır anksiyete , panik ataklar, kendiliğinden ağlamalar, iştahsızlık, uykusuzluk yakınmaları olur. Belirtiler 500 doğumda bir ve ilk doğum yapanlarda daha sık görülüp, sıklıkla yeni doğan bebekle ilişkilidir. Çoğu kadın mutlu olmaları gerekirken çökkün duygulara sahip oldukları için suçluluk duyarlar. Belirtilerini ve çocuğa yönelik olumsuz duygularını tartışmak istemezler.

Doğum sonrası depresyonun bulguları doğum yapmayan kadınlardaki depresyondan farklı değildir, ancak normal involüsyonel fenomenden (kilo kaybı, uykusuzluk vb.) ya da doğum sonrasındaki ilk günlerde %50-80 sıklıkla görülen annelik hüznünden ayırt edilmesi güç olabilir. Doğum sonrası depresyonu doğum sonrası hüzünden ayırmak için yapılan bir çalışmada; iştah değişikliği, yorgunluk, uyku bozukluğu, cinsel isteksizlik gibi belirtilerin doğum sonrası hüzünde de görülebildiği; suçluluk duyguları, duygu durumun baskılanması, aktivitelere ilginin azlığı, , çocuğun bakımında güçlükler, kendine güven azlığı, konsantrasyon güçlüğü ve intihar düşünceleri sadece depresyonda görülmektedir. Bununla birlikte doğum sonrası depresyonda ailesine karşı sevgisizlik ve bebeğine karşı zıt duygular daha ön plandadır.

ETYOLOJİ

1-Biyolojik Göstergeler: Gonadal steroid hormonların düşüşü ile karamsarlığın ortaya çıkışı arasında yakın ilişkinin olması, nedensel bir ilişkinin olabileceğini düşündürmüştür. Daha önce doğum sonu depresyon saptanan kadınların gonadal steroidlerin duygu durum stabilitesini bozucu etkilerine karşı duyarlı olduklarına dair dolaylı bir kanıt elde edilmiştir.

2-Genetik: Her ikisi de doğum yapmış 838 ikiz kardeşin dahil edildiği bir Avusturalya çalışmasında postpartum depresif belirtilerdeki varyansın %38, depresyonun ise %25 oranında genetik etmenlerle açıklanacağı saptanmıştır.

3-Bağışıklı Sistemi: Meen ve arkadaşları doğum sonrası dönemdeki 91 kadında ve gebe olmayan 22 kadından oluşan kontrol grubunda enflamatuar yanıt sistemi markerları kullanarak erken doğum sonu duygu durumu değerlendirmişlerdir. Doğum sonu 1.ve 3. günlerde antienflamatuar kapasitedeki azalmayla anksiyete belirtileri arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Clara hücre proteini (immunsupresif) doğum sonu depresif kadınlarda düşük bulunmuştur.

4-Nörotransmitter Sistemleri: Tetrahidrobiyopterin; fenilalaninin tirozine dönüşmesinde, tirozin ve triptofanın hidroksilasyonunda önemlidir. Bu maddeler serotonin, NE, dopamin üretiminde önemlidir. Depresif hastalarda tetrahidrobiyopterin artar. Bununla birlikte çalışmalarda doğum sonu 7. günde triptofan, methiyonin, folat, tirozin, vit.B12 düşük saptanır. Serum kolesterol düzeyleri gebelikte yükselmekte ve doğumu izleyen günlerde azalmaktadır. Bu hızlı düşüşün doğum sonu ilk dört günde depresif duygudurum ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Ancak bu konudaki çalışmalar çelişkilidir.

5-Psikososyal etmenler: psikoanalitik kuram doğum sonrası depresyonda bağımsız kendiliğin kaybı üzerinde durmaktadır. Doğum sonrası yoğun ambivalans ve kayıp duygusu yaşarlar.

Nicolson ; çocuk sahibi olmanın kadın için bir kazanç olmakla birlikte, vücut imajında değişme, entelektüel yetilerde kayıp algısı , mesleğe ilişkin beklentilerin kaybı gibi değişikliklerin yaşandığına dikkat çeker.

Brown; 11 yaşından önce anne kaybı, üç ya da daha fazla çocuk sahibi olma, yakın ilişkilerinin olmaması ve kadının bir mesleğinin olmamasının önemli olduğunu vurgular.

DOĞUM SONRASI DEPRESYONLU ANNELERİN ÇOCUKLARI

Doğum sonrası depresyon saptanan annenin bebeğine zarar verme riskini değerlendirmek son derece önemlidir. Depresif annelerin %41’inin bebeklerine zarar vermeye yönelik düşünceler taşıdıkları rapor edilmiştir. Rapor edilenlerin yarısı geçici düşünceler düzeyinde kalırken , %21 tekrarlayan düşünceler şeklindedir. Bu düşünceleri sorgulamak gereklidir. Obsesyonel düşüncelerle de sık karşılaşılır. Bunlar kontrol etme obsesyonu ile ilişkilidir ve agresif bir yapı gösterir.

Doğum sonrası depresyon saptanan kadınların bebeklerinin bilişsel ve duygusal gelişimlerinin olumsuz yönde etkilendiği günümüzde belgelenmiştir. Sinclar ve Murray tarafından çocukların okul çağına geldiği dönemde yapılan değerlendirme sonucunda daha fazla davranış bozukluğu gösterdikleri, bu etkinin düşük sosyal sınıfa ait ailelerin erkek çocuklarında daha belirgin olduğu ortaya çıkmıştır. Aynı çocukların yaratıcı oyunlar yerine basit fiziksel oyunları seçtiği, oyunda diğer çocuklardan gelen sosyal girişimlere olumsuz yanıt verdiği belirlenmiştir. Doğum sonrası depresyonun çocukların uyum yeteneği üzerine olumsuz etkiler yaptığı bilinmekle birlikte, genel popülasyonda saptanan davranış çeşitliliği göz önüne alındığında bu etkilerin boyutlarının oldukça küçük olduğu hatırlanmalıdır.

TEDAVİ

Kadında doğum sonrası depresyon tanısı konulunca; bireysel ya da aile psikoterapisi, farmakolojik tedavi ve sosyal servislerin desteğinden yararlanılabilir. Aynı zamanda planlanmamış gebelikler ya da işsizlik gibi risk etkenleri aile planlaması yöntemleri ya da iş olanaklarının sağlanması ile azaltılabilir.

Pek çok doktor gebe ya da süt veren kadınlara psikotropik ilaçlar yazmak konusunda kararsız kalmaktadır. Fetusa ve bebeğe doğrudan bir zarar gelmesini engellemek düşüncesiyle olayın önlem boyutunu abartarak yanılgıya düşme eğilimi vardır. Bu eğilim annenin tam tedavi alamamasına neden olmaktadır.

Wisner ve arkadaşları 1993 yılından bu yana yayınlanmış 4 araştırmayı incelemişler.

Bu araştırmalar gebelik boyunca antidepresan ilaç kullanan anne ve bebekleri, antidepresan ilaç kullanmayan grupla karşılaştırılmıştır. Buna göre trisiklik antidepresan ve SSRI alanlarda fetüsde ölüm riskini arttırdığına ya da doğum defektlerine yol açtığı yönünde delil yoktur. Ancak bu ilaçların doğum ağırlığı üzerine olan etkilerine dikkat etmek gerekir.

Gebeliğin ilk 3 ayında fluoksetin kullanan 367 kadını içeren incelemede bu ilacın teratöjenik olmadığı yorumu yapılmıştır. Yoshida ve arkadaşları zamanında doğan sağlıklı bebeklerin TSAD kullanımından olumsuz etkilenmediğini, SSRI grubu ilaçlar hakkında az bilgi bulunmasına rağmen caydırıcı tavır almamak gerektiğini savunmuşlardır. İlaç tedavisinden sağlanan yararların zararlardan daha ağır bastığı yolundaki kanıtlar artmaktadır.

Hafif depresyonda tedavi psikoterapi ve özellikle destekleyici yaklaşım ağırlıklıdır. Annenin eğitilmesi ve aile desteğinin sağlanması önemlidir. Vejetatif belirtiler için antidepresan ilaçlar yararlı olabilir.

Major depresyonda EKT’nin kullanılması önerilir.

Geçmişte affektif epizod geçiren kadınların doğumdan sonra proflaktik lityum ya da antidepresan ilaç almaları önerilmektedir. Emzirme döneminde lityum kontrendikedir ve TSAD lar dikkatli kullanılmalıdır. Atak sırasında anne bebek ilişkisini en yüksek düzeye çıkaracak, anne bebek için tehlikeyi en aza indirecek şekilde düzenlenmelidir.

DOĞUM SONRASI PSİKOZ

Doğum sonrası psikoz, doğum yaptıktan sonra 3-4 hafta içinde çoğunlukla başlar. Daha erken ortaya çıkması etyopatogenezde ani hormon değişiklikleri ve aile öyküsünün yüklü oluşu gibi organik faktörlerin öncelikli olduğunu düşündürür. Postpartum depresyonda ise bu tür organik etkenlerin yanında çocuk doğurmanın psikolojik ve bireysel anlamına ilişkin psikolojik faktörler ve psişik uyum süreçleri önemlidir. Bozukluğa yakalananların çoğunda daha önce psikiyatrik hastalık tanımlanmazken, olasılığın en yüksek olduğu grup; bipolar bozukluk öyküsü olanlar, daha önce doğum sonrası psikiyatrik bozukluk geçirmiş kişiler ve ailede doğum sonrası psikiyatrik bozukluk öyküsü bulunanlardır. Bozukluk tüm gebeliklerin % 0,1-0,2’sinde ortaya çıkar, sonraki doğumlarda yineleme riski 1/3 olduğu bildirilmektedir.

Doğum sonrası psikozda östrojenlerin MSS de dopaminerjik geçişi etkilediği gösterilmiştir. Doğumdan sonra bunların hızla düşmesi, predispoze kadınlarda psikoz ataklarından sorumlu olabileceği görüşü vardır.

Manik belirtiler sıktır. Tipik belirtiler arasında ajitasyon, huzursuzluk ve öforinin de gözlendiği oynak duygu durum, uyuyamama, ağlama nöbetleri, konfüzyon sayılabilir. Belirtileri bebekle ilgilidir.

Tedavi uygulanmayanların %10 kadarında özkıyım ve bebeğini öldürme görülür. Obsesyonlar sıktır ve genelde bebeğini öldürme veya zarar verme dürtüsü çevresinde odaklanır.

TEDAVİ

Doğum sonrası psikotik olan kadınlar bebeklerine zarar vermek isteyebilirler. Bu nedenle hastaneden kaçmalarını veya ani öfkelenmelerini önlemek gereklidir. Organik incelemeleri tam olarak yapılmalıdır. Aile terapisi verilebilir. EKT tek başına ya da antipsikotik ilaçlarla birlikte uygulanabilir. İlaç tedavisi sırasında emzirme yasaklanmalıdır. Ajitasyon için yüksek güçlü bir antipsikotik verilebilir. Haloperidol kullanımı sıktır.

Bipolar bozukluğu olan kadınlarda doğum sonrası psikoz sıklığı yüksek olduğu için, son 3 ayda ya da doğumdan sonra lityum proflaksisi düşünülebilir.

DOĞUM SONU ERKEN DÖNEMDE HEMŞİRELİK DEĞERLENDİRMESİ

Doğum sonu dönemde hemşirenin kapsamlı bir bakım vermesi, bireysel ihtiyaçların ve potansiyel problemlerin tanılanmasına ve iyi bir değerlendirmeye bağlıdır.

Postpartal dönem boyunca devam eden değerlendirme ve eğitim, ailenin ihtiyaçlarını karşılamak ve tehdit edici olası komplikasyonları belirlemek amacını güder. Hemşire, değerlendirmesi sırasında bu bilgileri kullanarak olası komplikasyonlar için önlem almalıdır.

FİZİKSEL DEĞERLENDİRME

Postpartum dönemdeki bir anneyi değerlendirirken kullanılması gereken bazı prensipler vardır.

-Doğru veri toplamak için uygun zaman seçilmelidir. Örn; Mesane dolu iken fundusu palpasyonla değerlendirmek, involusyon süreci hakkında, yanlış bilgi verir.

-Düzenli değerlendirmenin amacı ve önemi anneye açıklanmalıdır.

-Anne gevşek olmalı ve işlem mümkün olduğu kadar nazikçe yapılmalı, rahatsızlık vermekten kaçınmalıdır.

-Toplanan bilgi kayıt edilmedi ve mümkün olduğu kadar anlaşılır bir şekilde rapor edilmelidir.

– Hemşire vücut sıvılarından kendisini korumak için önlem almalıdır.

Hemşire fiziksel değerlendirme sırasında anneye konu ile ilgili eğitim de yapmalıdır. Örneğin, laktasyon açısından göğüsleri değerlendirirken, anneye sütün üretimi, süt inme refleksi ve kendi kendine göğüs muayenesi, fundus yüksekliğini ve abdominal kaslardaki diastazisi değerlendirirken de abdominal kas egzersizleri konusunda bilgi verebilir. Yine postpartum dönemde vücutta meydana gelen anatomik ve fizyolojik değişiklikler ve tehlike işaretleri konusunda bilgi vermenin en uygun zamanı, bu değerlendirmeler sırasıdır. Postpartum ünitesinde kısa süre kalan anneler için kendi ve bebeğinin bakımı ile ilgili her fırsatta bilgi vermek gerekir.

OLGU ÖRNEKLERİ

OLGU 1: H.K, 21 yaşında, 1990 yılında kliniğimizde yatarak sağaltım görmüş.

Sezeryanla doğum yaptıktan 20 gün sonra uyumama, yemek yememe yakınmaları başlamış. Çevresindekilerin kendisini yakacaklarını, duvarda kediler gördüğünü söylüyormuş. Öfkelenmeleri oluyormuş.

Tanı: Postpartum psikoz

Sağaltım: 7 kez EKT, ardından nörodol 15 mg/g

Sonuç: Düzelme

OLGU 2: A.B, 17 yaşında, 1997 yılında kliniğimizde yatarak sağaltım görmüş.

Doğum yaptıktan 5 gün sonra içe kapanma, uyuyamama, konuşmama, yersiz gülme ve ağlama, aşırı öfkelenme yakınmaları başlamış.

Tanı: Postpartum psikoz

Sağaltım: EKT, nörodol 5 mg/g

Sonuç : Düzelme

OLGU 3: T.Ç, 21 yaşında,

Sezeryanla doğum yaptıktan 5 gün sonra uyuyamama, huzursuzluk, sinirlilik, saldırgan davranışları olmaya başlamış. Hayal gördüğünü, kendisini yönlendiren sesler duyduğunu söylüyormuş. Yersiz namaz kılıyor, elbiselerini çıkarıp dolaşıyormuş.

Tanı: Postpartum psikoz

Sağaltım: 7 kez EKT, dogmatil 400 mg/g

Sonuç:Düzelme